Seferberlik Gruplarına katılmak için
Kur'ân'la olan beraberliğimizi, anlayışımızı, sevgimizi arttırmak ve bu konuda birbirimize destek olabilmek için bir yolculuğa çıktık. Bu yolculuğa sizleri de davet ediyoruz.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | جَاوَزَا | orayı geçip gittiklerinde |
|
3 | قَالَ | (Musa) dedi |
|
4 | لِفَتَاهُ | uşağına |
|
5 | اتِنَا | bize getir |
|
6 | غَدَاءَنَا | kahvaltımızı |
|
7 | لَقَدْ | andolsun ki |
|
8 | لَقِينَا | çektik |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | سَفَرِنَا | yolculuğumuzdan |
|
11 | هَٰذَا | şu |
|
12 | نَصَبًا | yorgunluk |
|
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. جَاوَزَا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fiil cümlesidir. جَاوَزَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Şartın cevabı قَالَ لِفَتٰيهُ ‘dır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لِفَتٰيهُ car mecruru قَالَ fiiline müteallik olup, elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli, اٰتِنَا غَدَٓاءَنَا ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اٰتِنَا illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. غَدَٓاءَنَاۘ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَمَّا) edatı; a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezm eden harf olur. b) (لَمَّا)’ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir. c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. d) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَاوَزَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi جوز ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتِنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi أتي ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
لَق۪ينَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ سَفَرِنَا car mecruru لَق۪ينَا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
هٰذَا işaret ismi مِنْ سَفَرِنَا ‘dan bedel veya atf-ı beyan olarak mahallen mecrurdur. نَصَباً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:
1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.Ayette melfuz mümeyyez şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ
فَ atıf harfidir. Musa (a.s) ve yol arkadaşının kıssası devam etmektedir.
Şart üslubundaki terkip makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
لَمَّا edatı, حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Müspet mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade eden جَاوَزَا şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. لَمَّا , cevap cümlesine mütealliktir.
Haynûne manasındaki لَمَّا , aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan قَالَ لِفَتٰيهُ اٰتِنَا غَدَٓاءَنَاۘ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اٰتِنَا غَدَٓاءَنَا cümlesi, Musa (a.s)’ın arkadaşına söyledikleri, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu üsluba Belagat İlminde iltimas denir. İltimas, muhataptan bir şey isteme sanatıdır, ancak üstten alta değil, denkler arasında verilen emirler için kullanılır.
لَقَدْ لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً
Ta’lil hükmünde istînafiyye olan cümle, Hz. Musa’nın sözlerine dahildir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Kasem üslubundaki terkipte لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap cümlesi لَق۪ينَا مِنْ سَفَرِنَا هٰذَا نَصَباً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
هٰذَا işaret ismi, لَق۪ينَا fiiline müteallik olan مِنْ سَفَرِنَا ‘dan bedeldir.
مِنْ سَفَرِنَا ‘nın هٰذَا ile işaret edilmesi ona dikkat çekerek önemini bildirmek içindir. هٰذَا ile sefere işaret edilmiştir. Yolculuk, elle tutulur gözle görülür maddi bir şey yerine konmuştur. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Mef’ûl olan نَصَباً ‘deki nekrelik kesret ve nev ifade eder.
قَدْ harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C.1, s. 459)
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Müfessirler, Musa ondan başka hiçbir yolculukta bitkinlik hissetmedi yorumunu yapmışlardır. İsm-i işaretle (bu yolculuğumuz ile) kayıtlaması da bu manayı destekler. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
"Yorgun düştük" yorulduk demektir. نَصَباً yorgunluk ve meşakkat anlamındadır. Burada açlığı kastettiği de söylenmiştir. İşte bu ifade insanın hissettiği acı ve hastalıkları bildirmesinin caiz olduğuna, bunun kadere rızaya da ilâhi kaza ve takdire teslimiyete de aykırı olmadığına delildir. Ancak bu bildirmenin herhangi bir usanç ve kızgınlığın etkisi ile sadır olmaması şarttır. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | (Uşağı) dedi |
|
2 | أَرَأَيْتَ | gördün mü? |
|
3 | إِذْ | vakit |
|
4 | أَوَيْنَا | sığındığımız |
|
5 | إِلَى |
|
|
6 | الصَّخْرَةِ | kayaya |
|
7 | فَإِنِّي | gerçekten ben |
|
8 | نَسِيتُ | unuttum |
|
9 | الْحُوتَ | balığı |
|
10 | وَمَا | fakat |
|
11 | أَنْسَانِيهُ | bana unutturmadı |
|
12 | إِلَّا | başkası |
|
13 | الشَّيْطَانُ | şeytandan |
|
14 | أَنْ |
|
|
15 | أَذْكُرَهُ | onu söylememi |
|
16 | وَاتَّخَذَ | ve tuttu |
|
17 | سَبِيلَهُ | yolunu |
|
18 | فِي | içinde |
|
19 | الْبَحْرِ | denizin |
|
20 | عَجَبًا | şaşılacak biçimde |
|
قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَرَاَيْتَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. رَاَيْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Mef’ûlun bihi mahzuftur. Takdiri; أرأيت حالنا (Halimizi gördün mü?) şeklindedir.
Zaman zarfı اِذْ, takdiri أذكر olan mahzuf fiile veya onun haline mütealliktir. اَوَيْنَٓا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَٓا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَى الصَّخْرَةِ car mecruru اَوَيْنَٓا fiiline mütealliktir.
إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır. a. إِذْ mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur. b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder. c. بَيْنَا ve بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. ألفي - دري - رأي - وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ - حسب - خال - زعم - عدّ fiilleridir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ - ردّ - ترك fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ
İsim cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. نَس۪يتُ cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَس۪يتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri تُ fail olarak mahallen merfûdur. الْحُوتَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ
Fiil cümlesidir. وَ itiraziyyedir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْسَان۪يهُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Muttasıl zamir هُ ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. الشَّيْطَانُ fail olup damme ile merfûdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, اَنْسَان۪يهُ ‘deki zamirden bedel-i iştimâl olarak mahallen mansubdur.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
اَذْكُرَهُ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. Bedel-i iştimal: Mübdelün minh’e tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minh’in özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil-i muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْسَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نسي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اتَّخَذَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Değiştirme anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. سَب۪يلَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فِي الْبَحْرِ car mecruru سَب۪يلَ ‘ nin mahzuf haline mütealliktir. عَجَباً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Veya mahzuf fiilin mef’’ulu mutlakı olup fetha ile mansubdur.
اتَّخَذَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قَالَ اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ
Kehf suresindeki üç kıssadan ikincisi olan Musa (a.s)’ın kıssası devam etmektedir.
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulül-kavli olan اَرَاَيْتَ اِذْ اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Bu kez mekulü’l-kavl, Musa (a.s)’ın yol arkadaşının sözleridir.
Mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade eden cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَوَيْنَٓا اِلَى الصَّخْرَةِ cümlesi, اَرَاَيْتَ fiilinin mahzuf mef’ûlüne müteallik zaman zarfı اِذْ ‘in muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَرَاَيْتَ fiili, ilim manasında kullanılmıştır. Hissi birşeyin akli bir şeye benzetilmesi açısından istiaredir. Manevi, aklî ve görülmez olan bir durum, gözle görülen, maddi bir şey menziline konulmuştur. Bu üslupta mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır. Bu kullanımda, sebeb müsebbeb alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir.
اَرَاَيْتَ , tasrihî tebeî istiaredir. (Muhiddin Derviş, İrabi’l Kur’an )
اَرَاَيْتَ sözündeki fiil ister ‘görmek’, ister ‘bilmek’ manasında olsun, رَاَى fiilinin başına istifham hemzesi gelmiştir. Çünkü ilmen görmekte, kalple görülen şeyin neredeyse gözle görülür gibi zuhur ve inkişaf ettiği manası vardır. Burada soru ru’yetin üzerinde gerçekleştiği şeyin hakikati hakkındadır. بصائر 'in (idrakin) gördüğü şey, بصار 'ın (gözün) gördüğü şeye ilave olur.(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.72)
اَرَاَيْتَكَ , dikkat çekme tabirlerinden biridir. اَرَاَيْتَ ve benzerlerindeki تَ zamiri faildir. ك ise Basra ekolüne göre ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır. Bu ayette رَاَيْتُمْ kelimesinin sonuna eklenen ك - كُمْ zamiri hazf edilmiştir. Zira kendisinden önce hitabın tekidini gerektirecek herhangi bir gafletle ilgili bir söz geçmemiştir. Böylece onların sarsılması ve tenbih (uyarılması) sadece azabın hatırlatılmasıyla gerçekleşmiştir. (Dr. Mustafa Kayapınar, Belâgatta Talebî İnşâ)
اَرَاَيْتَ ifadesindeki hemze, istifham hemzesidir ve bu fiil asıl manası olan görme anlamındadır. Bu ifade, insanlar arasında bilinen (kullanılan) şekli ile yer almıştır. Çünkü bir insanın başına, dikkate değer bir iş geldiğinde, "Başıma geleni gördün mü" der. İşte ayette de bu manayadır. O genç adam: ‘’Kayaya sığındığımız vakit başıma geleni gördün mü?’’ demiştir. Buna göre fiilin mef'ûlü hazf edilmiştir. Çünkü, daha sonra gelen, فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ [Balığı unutmuşum] cümlesi, bu mef'ûle işaret etmektedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Bundan önce iki kez, iki deniz kavşağı olarak zikredildiği halde burada kayanın dibine çekildikleri yer olarak zikredilmesi, hadise mahallini iyice tayin etmek içindir. Zira iki deniz kavşağı, geniş bir yer olup o hadiseye göre mezkûr muradı gerçekleştirmek için gerekli asıl yer değildir.
Bir de, özrü açıklamak içindir; çünkü kayanın dibine çekilip uyumak normal olarak unutmaya sebep olur. Hazret-i Yûşa'nın bu söylediklerinden muradı, orada başından geçeni unutmadan Hazret-i Musa'ya taaccüp ettirmektir. Zira arada gördüğü büyük gariplikler, unutulacak şeyler olmadığı halde ve balığın kaybolması, matlubun bulunmasına işaret olarak belirlenmesine rağmen bu unutma olmuştu. Bu üslup, insanlar arasında mutat bir üsluptur; bir kimsenin başından büyük bir hadise geçince: "Başıma gelenleri gördün mü?" der. Bundan muradı, hadisenin korkunçluğunu anlatmak, arkadaşına taaccüp ettirmek ve bunun alışılmış bir vaka olmadığını bildirmektir. Yoksa bazı kimselerin dediği gibi bundan murad, hadiseyi haber vermek değildir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l- Akli’s-Selîm)
فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَۘ
فَ , istînâfiyyedir. Mütekellim, başlarına gelen şeyi açıklamaktadır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
اِنَّٓ ‘nin haberi olan نَس۪يتُ الْحُوتَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَمَٓا اَنْسَان۪يهُ اِلَّا الشَّيْطَانُ اَنْ اَذْكُرَهُۚ
وَ , itiraziyedir. Ana cümlenin anlamına tesiri olmayan itiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Kasrla tekid edilmiş, sebat, temekkün ve istikrar ifade eden mazi fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı ile oluşan iki tekit hükmündeki kasr, fiille fail arasındadır.
اَنْسَان۪يهُ maksûr/sıfat, الشَّيْطَانُ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Unutmasının sebebini kasr üslubuyla söylemiştir. Bu üslupla söylemesinin sebebi, muhatabını inandırmak kastı veya durum karşısındaki üzüntü ve şaşkınlığının verdiği ruh hali olabilir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki اَذْكُرَهُ cümlesi, masdar tevilinde, اَنْسَان۪يهُ fiilinin mef’ûlünden bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Masdar-ı müevvel müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
وَاتَّخَذَ سَب۪يلَهُ فِي الْبَحْرِۗ عَجَباً
Cümle, atıf harfi وَ ’la فَاِنّ۪ي نَس۪يتُ الْحُوتَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinden fiil cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. سَب۪يلَهُ ‘nun mahzuf haline müteallik فِي الْبَحْرِ car mecruru, konudaki önemine binaen ikinci mef’ûle takdim edilmiştir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mef’ûl olan عَجَباً ’deki nekrelik, nev ve tazim ifade eder. Bu kelimenin mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olması da caizdir.
نَس۪يتُ - اَذْكُرَهُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
نَس۪يتُ - اَنْسَان۪يهُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, الْبَحْرِ - الْحُوتَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
عَجَباً lafzı, mahzuf bir masdarın sıfatı olup ‘’Şaşılacak bir yol tutuşla’’ takdirindedir. Bu işin şaşılacak bir şey olması ise o balığın gencin zenbilinden (torbasından) sağ olarak çıkıp, onların haberi olmadan denize atlamasıdır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
61-62-63 ayet sonlarının سَرَباً , نَصَباً , عَجَباً şeklinde birbirine benzer olarak gelmesinde seci sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ
قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. Müşterek ism-i mevsûl مَا haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنَّا نَبْغِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنَّا nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. نَا mütekellim zamiri كُنَّا ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. نَبْغِ cümlesi, كُنَّا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur.
نَبْغِ tahfifden dolayı mahzuf ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ارْتَدَّا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا car mecruru ارْتَدَّا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَصَصاً mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı veya hal konumunda fetha ile mansubdur. Takdiri, مقتصّين. [onlar, izlerini takip eden kimseler olarak geri döndüler] şeklindedir.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna, veya geçmişte mutat olarak yapılan ve adet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından adet haline getirmiştir. (Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur’ân’da Kullanımı M.Vecih Uzunoğlu)
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ارْتَدَّا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi ردد ’dır.
Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Allah Teâlâ, Musa (a.s)’ın sözlerini bildirmektedir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyh, işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi, işaret edilen manayı kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca uzağı işaret etmede kullanılan bu işaret ismi, bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna ve mertebesinin yüksekliğine delalet ederek tazim ifade eder.
Uzağı işaret etmede kullanılan bu işaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir. Durum, elle tutulur gözle görülür maddi bir şey yerine konmuştur. Bu ifadede mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müsned konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan كُنَّا نَبْغِ cümlesi, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَانَ ’nin haberi olan نَبْغِ ‘nin müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil cümlesiyle gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Sıla cümlesinde كَان ‘nin haberi olan نَبْغِۗ fiilinin sonundaki ي harfi hazf edilmiştir.
Mekulü’l-kavl cümlesinde müsnedün ileyhin işaret ismi, müsnedin ism-i mevsûl oluşu, sıla cümlesinin كَان ile gelmesi ve نَبْغِۗ fiilinin sonundaki ي ‘nin hazf olunması, bütün bunlar, onların balığın durumunu hatırlamaları sırasındaki heyecanlarını yansıtan işaretler olabilir.
نَبْغِۗ kelimesinin aslı, نَبْغِۗي ‘dir. Kesreden anlaşıldığı için ve hafifletmek maksadıyla ي harfi hazf edilmiştir. Normal olan, bunun hazf edilmemesidir. Çünkü Araplar, normalde isimlerin sonundaki bu gibi ي 'ları hazf ederler. Bu ise fiildir. Fakat zayıf bir kurala göre bazı durumlarda hazfi mümkündür. Bu ي , kendisinden sonra gelen, sakin harften ötürü hazf edilir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb; Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصاًۙ
Cümle, takip ifade eden فَ atıf harfi ile istînâfa atfedilmiştir. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. فَ ile atfedilmesi aradan zaman geçmediğine işarettir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. قَصَصاً ifadesi, takdiri يقصان قصصا (Hikayeyi anlatıyorlar) olan fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Veya hal konumunda olan قَصَصاًۙ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
قَصَصاً kelimesi, hal yerinde kullanılmış bir masdardır, [onlar, izlerini takib eden kimseler olarak geri döndüler] demektir. Veya fiilin mef'ûl-ü mutlakıdır. Çünkü ارْتَدَّ fiili, burada izini takip etti, izledi manasınadır. Velhasıl, o ikisi, aradıkları o alim zatın oturduğu yeri geçmiş olduklarını anlayınca, geri döndüler. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَوَجَدَا | ve buldular |
|
2 | عَبْدًا | bir kul |
|
3 | مِنْ | -dan |
|
4 | عِبَادِنَا | kullarımız- |
|
5 | اتَيْنَاهُ | biz ona vermiştik |
|
6 | رَحْمَةً | bir rahmet |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | عِنْدِنَا | katımızdan |
|
9 | وَعَلَّمْنَاهُ | ve ona öğretmiştik |
|
10 | مِنْ |
|
|
11 | لَدُنَّا | katımızdan |
|
12 | عِلْمًا | bir ilim |
|
فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَجَدَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. عَبْداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ عِبَادِنَٓا car mecruru عَبْداً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اٰتَيْنَاهُ cümlesi, عَبْداً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
اٰتَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
رَحْمَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ عِنْدِنَا car mecruru رَحْمَةً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Mütekellim zamiri نَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَّمْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekkellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ لَدُنَّا car mecruru عَلَّمْنَاهُ fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عِلْماً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette fiil cümlesi şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. ألفي - دري - رأي - وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ - حسب - خال - زعم - عدّ fiilleridir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ - ردّ - ترك fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
عَلَّمْنَا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً
Ayet, atıf harfi فَ ile önceki ayetteki … فَارْتَدَّا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
مِنْ عِبَادِنَٓا car-mecruru, عَبْداً ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mef’ûl olan عِبَادِنَٓا ‘deki nekrelik tazim ifade eder.
Veciz ifade kastına matuf عِبَادِنَٓا izafetinde azamet zamirine muzaf olan عِبَادِ , tazim edilmiştir.
Sebat, temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا cümlesi, عَبْداً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mef’ûl olan رَحْمَةً ‘deki nekrelik, kesret ve tazim ifade eder.
Aynı üslupta gelen وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً cümlesi, atıf harfi وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مِنْ لَدُنَّا car mecruru, ihtimam için mef’ûlü mutlaka takdim edilmiştir.
عِلْماً , mef’ûlü mutlak olarak cümleyi tekit etmiştir.
Bu cümlede عِنْدَ sözünden sonra benzer manadaki لَدُنْ sözcüğünün seçilmesiyle tekrardan kaçınılmıştır. Yakın için kullanılan لَدُنْ ve hem yakın, hem uzak için kullanılan عِنْدَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عِنْدِنَا ve لَدُنَّا ifadeleri, ilim ve kudretle davranmak manasında mecazdır. Aslında عِنْد۪ yakın mekan için kullanılan bir zarftır. Bir şeyin, bir şeydeki istikrarını ve onun üzerindeki otoritesini ifade için ve kontrol altında tutmak manasında mecazi olarak kullanılır. Sebep müsebbep alakasıyla mecâz-ı mürsel sanatıdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen, عِنْدِنَا ve لَدُنَّا izafetlerinde عِنْدِ ve لَدُنَّ kelimelerinin azamet zamirine izafesi, onların şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.
عَلَّمْنَاهُ , fiili تفعيل babındadır. تفعيل babının fiile kattığı anlamlardan en önde geleni teksirdir.
عَلَّمْنَاهُ ve اٰتَيْنَاهُ fiillerinin azamet zamirine isnad edilmesi, işin Allah'ın bizzat celâliyle, kudretiyle, kemâliyle ilgili olduğunu belirterek tazim ifade eder. Azamet zamiri, ululuğu izhar etmedir.
عِلْماً - عَلَّمْنَاهُ ve عَبْداً - عِبَادِنَٓا gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, عِبَادِنَٓا - عِنْدِنَا - لَدُنَّا kelimeleri arasında ise cinas-ı nakıs sanatları vardır.
مِنْ harf-i ceri ibtidaiyyedir. Yani, biz ona yakın bir yerden bir rahmet, yani şeref ihsan ettik. Allah’a bağlanmak teşrife yakınlıktır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Ekseri alimler, bu ayette bahsedilen o kulun, bir peygamber olduğunu söyleyerek, “Cenab-ı Hak, Biz ona tarafımızdan bir rahmet verdik buyurmuştur. Bu rahmet, nübüvvettir.” demişlerdir. Bazı alimler "Bu kul, Hz. Hızır (a.s) idi” demiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb; Kurtubî, El- Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
Ayetteki, kendisine nezdimizden bir ilim öğrettik ifadesi, o kulda olan ilimlerin, vasıtasız olarak Allah'dan elde edilen bilgiler olduğunu gösterir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَهُ car mecruru قَالَ fiiline mütealliktir. مُوسٰى fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Gayri munsariftir. Mekulü’l-kavli, هَلْ اَتَّبِعُكَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
هَلْ istifham harfidir. اَتَّبِعُكَ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’ dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle كَ zamirinin mahzuf haline müteallik olup, mahallen mecrurdur. Takdiri; مثابرا على تعلّمن (Bana öğretmende sabırlı olarak) şeklindedir.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
تُعَلِّمَنِ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bir ي harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan نِ harfinin harekesi esre gelmiştir.
مَا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle تُعَلِّمَنِ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası عُلِّمْتَ رُشْداً ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
عُلِّمْتَ sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ naib-i fail olarak mahallen merfûdur. رُشْداً kelimesi تُعَلِّمَنِ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Mef’ûlu bih mahzuftur. Takdiri, علّمته şeklindedir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman, Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتَّبِعُ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
تُعَلِّمَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Musa (a.s)’ın sözleri devam etmektedir. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. قَالَ fiiline müteallik لَهُ car mecruru, ihtimam için fail ve mef’ûle takdim edilmiştir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Masdar harfi أَن ve akabindeki تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً cümlesi masdar tevilinde عَلٰٓى harf-i ceriyle كَ zamirinin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
تُعَلِّمَنِ fiilinin sonundaki mef'ûl olan ي hazf edilmiştir. Sonundaki nûn-u vikayenin esresi ي ‘den ivazdır. Bu hazfin sebebi, Musa (a.s)’ın, Hızır (a.s)’la karşılaştığı andaki heyecanına işaret etmek olabilir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, başındaki harf-i cerle تُعَلِّمَنِ fiiline mütealliktir. Sılası olan عُلِّمْتَ رُشْداً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عُلِّمْتَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kur’ân-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er- Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Mef’ûl olan رُشْداً ’deki nekrelik, tazim ifade eder.
عُلِّمْتَ ve تُعَلِّمَنِ fiilleri تفعيل babındadırlar. تفعيل babı fiile kesret, sayruret, kabul, yönelmek gibi anlamlar katar. Ayrıca fiile, iki mef'ûl alabilme imkânı sağlar.
تُعَلِّمَنِ - عُلِّمْتَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Hz. Musa'nın, Sana tabi olabilir miyim?] ifadesi sırf hocası o fiili yaptığı için hocasının yaptığı fiillerinin benzerini yapma hususunda ona tabi olacağına delalet eder ki bu da öğrenimde bulunan kimsenin ta baştan hocasına teslim olması, münazaa ve itirazları bırakması gerektiğine delalet eder. Bu öğrenme işinde ona tabi olmadan dolayı, ondan herhangi bir şeyi istememiştir. Buna göre sanki o, ‘’Ben senden, sana bu ittibama mukabil, mal ve makam istemiyorum. Benim maksadım, sadece ilim talep etmektir" demek istemiştir.
Hz. Musa'nın, اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً [sana öğretilen ilimden] ifadesi, o ilmi ona, Allah'ın öğrettiğini itiraf etmedir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْداً [Sana öğretilen yol gösterici ilimden] Doğru ilimdir ki hayra isabet eden demektir. Başkasından dinde şart olmayan bir şeyi öğrenmesi onun peygamberliğine aykırı değildir. Çünkü peygamberin, dinin aslı ve fer'i ile ilgili şeylerde gönderildiği kimselerden daha bilgili olması istenir, yoksa her şeyde değil. Musa da bu hususta tevazu ve edebe riayet etti; kendini cahil yerine koydu, ona tabi olması için izin istedi ve ondan kendisini irşat etmesini ve Allah’ın ona özel olarak verdiği ilimden öğretmekle ihsanda bulunmasını istedi. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Rüşd; hayrı, doğru yolu bulmaktır. Bu sözde alime karşı alçak gönüllülüğün gereğine ve ilim tahsilinden esas maksadın rüşdü kazanmak olduğuna ve ilim öğrenmede gönül alçaklığı, edep, nezaket, ardına düşme ve hizmetin şart olduğuna delalet vardır. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَنْ تَسْتَط۪يعَ cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.
تَسْتَط۪يعَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. مَعِيَ mekân zarfı, failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; ماشيا معي (Benimle birlikte yürüyerek) şeklindedir. صَبْراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تَسْتَط۪يعَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi طوع ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hızır (a.s)’ın sözlerini bildirmektedir.
Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّٓ ‘nin haberi olan لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. لَنْ harfi, تَسْتَط۪يعَ fiilini nasb ederek zamanı müstakbele çevirmiş, ayrıca olumsuz manada asla anlamı katarak tekid bildirmiştir.
Müsnedin muzari fiil cümlesi olması hükmü takvie, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hızır (a.s)’ın, Musa (a.s)’a cevabındaki tekitli ifade, onun ittibaının gerçek manada olabileceğine inanmadığına, Hz. Musa’nın buna olan inancının doğru olmadığını düşündüğüne işarettir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Failin mahzuf haline müteallik مَعِيَ mekan zarfı, konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan صَبْراً ’in nekre gelişi kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre selbin umum ve şumûlüne işarettir. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isnadın tekrarı ve isim cümlesi olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Alimlerimiz, ayet-i kerimedeki اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً [Doğrusu sen, benim yanımda asla sabredemezsin] ifadesiyle fiilden önce istitâ'anın bulunamıyacağına, istidlal ederek, şöyle demişlerdir: Şayet herhangi bir fiile muktedir olma işi (istitâa), fiilden önce mevcut olsaydı, o zaman, sabra muktedir olma işi, sabır fiilen tahakkuk etmeden önce Hz. Musa'da mevcut olmuş olurdu. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَيْفَ istifham ismi olup تَصْبِرُ fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.
تَصْبِرُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. مَا müşterek ism-i mevsûl عَلٰى harf-i ceriyle تَصْبِرُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً ‘ dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
تُحِطْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. بِه۪ car mecruru تُحِطْ fiiline mütealliktir. خُبْراً masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُحِطْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi حوط ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً
Hz. Hızır’ın sözlerinin devam ettiği ayet, atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki mekulü’l kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada inşâ cümlesi haber cümlesine atfedilmiştir. Inşâ cümlesinin haberî manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. Haber üslubundan inşâ üslubuna geçişte iltifat sanatı vardır.
Nefiy manasında inkarî istifham ismi كَيْفَ , fiilin failinden mukaddem haldir. Takdim, istifham isimlerinin sadaret hakkı nedeniyledir.
Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade eden cümle, her ne kadar istifham üslubunda gelmişse de anlam itibariyle, taaccüb, uyarı ve inkar manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harf-i cerle تَصْبِرُ fiiline mütealliktir. Sılası olan لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber talebî kelamdır.
لَمْ edatı muzari fiili cezm eder, manayı maziye çevirerek nefy manası verir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. تُحِطْ fiiline müteallik بِه۪ car mecruru, ihtimam için mefûlü mutlak olan خُبْراً ‘a takdim edilmiştir.
خُبْراً , müradifi olan تُحِطْ fiilinin mef’ûlü mutlakıdır. خُبْراً temyiz ya da masdardır, çünkü مَا لَمْ تُحِطْ [kavramadığın şey] de denemediğin manasınadır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Hızır (a.s)'ın Hz. Musa'ya وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْراً [Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredeceksin?] şeklindeki sözü, Hz. Musa'nın ilim ve bilgisini azımsadığını gösterir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً
قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, سَتَجِدُن۪ٓي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. سَتَجِدُن۪ٓي damme ile merfû muzari fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir.Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ cümlesi itiraziyyedir.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَٓاءَ şart fiili olup, fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. صَابِراً kelimesi سَتَجِدُ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَعْص۪ي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir. لَكَ car mecruru اَعْص۪ي fiile mütealliktir. اَمْراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. ألفي - دري - رأي - وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ - حسب - خال - زعم - عدّ fiilleridir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ - ردّ - ترك fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
صَابِراً ; sülâsi mücerredi صبر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın cevabını bildirmektedir.
Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً cümlesi, istikbal harfi سَ ile tekid edilmiş müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Musa (a.s) sözünü sadece muzari fiille ifade edebilirdi. Çünkü muzari fiil, gelecek zaman anlamını da içerir. Fakat o Hızır (a.s)’ı inandırabilmek için cümlesinin başına سَ ilave ederek onu ikna etmeyi çok istediğini belirtmiş oldu.
Şart üslubundaki اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِراً terkibi mekulü’l-kavl içinde itiraziyye olarak gelmiştir. Ana cümlenin anlamına tesiri olmayan itiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Şart cümlesi olan اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Şart fiili olan شَاۤءَ ’nin ilk mef’ûlü mahzuftur. Bu hazif muhatabın muhayyilesini sınırlamadan düşünmesini sağlayan îcaz sanatıdır.
İkinci mef’ûl olan صَابِراً ’deki nekrelik, nev, tazim ve kesret ifade eder.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri سَتَجِدُن۪ٓي olan şartın cevabı hazf edilmiştir.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Genel olarak شَٓاءَ fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîp bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl konumundaki وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً cümlesi, صَابِراً ’a atfedilmiştir. Cümlenin masdar manasında olması bu atfı mümkün kılmıştır. Müfretten cümleye, müspet sıygadan menfî sıygaya iltifat sanatı vardır. İstînâf cümlesi olması da caizdir.
وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً cümlesi سَتَجِدُن۪ٓي cümlesine veya غَيْرَ عاصٍ manasında masdar teviliyle, fiilden müştak isim olan صَابِراً ‘e atfedilmiştir. Bunda, ilim talep edenin en önemli özelliğinin muallime itaat ve sabır olduğuna delil vardır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Sebat, temekkün ve istikrar ifade eden menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لَٓا اَعْص۪ي fiiline müteallik لَكَ car mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan اَمْراً ’deki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Menfi sıyakta nekre, selbin umum ve şumûlüne işarettir.
اَمْراً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
صَابِراً - اَعْص۪ي kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.
وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً [Hiçbir emrine de isyan etmeyeceğim] ibaresi de صَابِراً kavline atıftır yani beni sabırlı ve isyan etmeyen biri olarak bulacaksın, demektir, ya da سَتَجِدُن۪ٓي kavline matuftur. Vaadini inşallahla kayıtlaması ya teberrük içindir, unutarak karşı çıkması da onun masumiyetine halel getirmez ya da işin zor olduğunu bildiği içindir. Çünkü kötü bir şeyi görüp de alışılmadık şekilde ona sabretmek zordur, vaadinde durmamak değildir. Bunda kulların fiillerinin Allah Teâlâ’nın dilemesiyle olduğuna delil vardır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Ayet-i kerimedeki وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْراً [Sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim] ifadesi, emrin zahirinin, vücûb ifade ettiğine delalet eder. Çünkü bu ayetin delaletine göre emredileni yapmayan isyankâr olur. İsyankâr ise Cenab-ı Hakk'ın, [Kim Allah'a ve peygamberine isyan ederse şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır] (Cin / 23) beyanından dolayı, ilâhi cezaya müstehak olur ki bu da emrin zahirinin vücûb ifade ettiğini gösterir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟
قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l kavli şart ve cevap cümlesidir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن عزمت على الصبر (Sabırlı olmaya azmettiysen) şeklindedir.
اِن iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اتَّبَعْتَن۪ي şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَا nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَسْـَٔلْن۪ي sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَنْ شَيْءٍ car mecruru تَسْـَٔلْن۪ي fiiline mütealliktir.
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. اُحْدِثَ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel تَسْـَٔلْن۪ي fiiline müteallik, mahallen mecrurdur.
اُحْدِثَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir. لَكَ car mecruru اُحْدِثَ fiiline mütealliktir. مِنْهُ car mecruru ذِكْراً ‘ın mahzuf haline mütealliktir. ذِكْراً۟ mef ‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Ayette harf-i cer şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اتَّبَعْتَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اُحْدِثَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حدث ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Allah Teâlâ, Hz. Hızır’ın cevabını bildirmektedir.
Ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli şart üslubunda gelmiştir.
فَ , bu cümlenin Musa’nın kendisine sabırlı olacağıyla ilgili verdiği sözle bağlantılı olduğuna işaret eden tefrî harfidir. (Âşûr, Et-Tahrîr ve’t-Tenvîr)
Şart üslubundaki terkipte müspet mazi fiil sıygasında gelerek temekkün ve istikrar ifade eden اِنِ اتَّبَعْتَن۪ي cümlesi, şarttır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi olan فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟ , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
شَيْءٍ ’deki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre, umuma işaret eder.
Gaye bildiren cer harfi حَتّٰٓى ‘nın gizli أن ’le masdar yaptığı اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً۟ , cümlesi لَا تَسْـَٔلْن۪ي fiiline mütealliktir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اُحْدِثَ fiiline müteallik لَكَ ve ذِكْراً۟ ‘ın mahzuf mukaddem haline müteallik مِنْهُ car mecruru, siyaktaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan ذِكْراً۟ ‘daki, nekrelik nev ve tazim ifade eder. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
اُحْدِثَ - ذِكْراً۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَانْطَلَقَا | sonra yürüdüler |
|
2 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
3 | إِذَا | zaman |
|
4 | رَكِبَا | bindikleri |
|
5 | فِي |
|
|
6 | السَّفِينَةِ | gemiye |
|
7 | خَرَقَهَا | onu deliverdi |
|
8 | قَالَ | dedi |
|
9 | أَخَرَقْتَهَا | mi onu deldin? |
|
10 | لِتُغْرِقَ | boğmak için |
|
11 | أَهْلَهَا | halkını |
|
12 | لَقَدْ | gerçekten |
|
13 | جِئْتَ | sen yaptın |
|
14 | شَيْئًا | bir iş |
|
15 | إِمْرًا | çok tehlikeli |
|
Haraqa خرق :
خَرْق sözcüğü bir şeyi hiç düşünmeden ve sonucunu hesap etmeden sırf ifsad etmek, bozmak maksadıyla kesmek, yırtmak ya da koparmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de tek bir türev olarak 4 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri hârika, hârikulâde ve hırkadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Sefene سفن : سَفْن bir nesnenin dış yüzeyini törpülemektir. Ya bu temel anlam göz önünde bulundurularak (dış yüzeyini yontma anlamı) veya suyu sıyırıp geçtiği için gemiye سَفِينَة denmiştir. Daha sonra سَفِينَة sözcüğü mecazi olarak kolay binilen her şey için de kullanılır olmuştur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de tek bir isim formunda 4 kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri sefine (gemi) ve sefâin (gemilerin yol alması)dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. انْطَلَقَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
حَتّٰٓى ibtida harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. رَكِبَا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَكِبَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. فِي السَّف۪ينَةِ car mecruru رَكِبَا fiiline mütealliktir. Şartın cevabı خَرَقَهَاۜ ‘dır.
خَرَقَهَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı (ibtida) olarak ve atıf edatı olarak. Ayette ibtida şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. (إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur. b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır. c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْطَلَقَا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil infiâl babındadır. Sülâsîsi طلق ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. خَرَقْتَهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَاۚ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لِ harfi, تُغْرِقَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harf-i ceriyle اَخَرَقْتَهَا fiiline mütealliktir.
تُغْرِقَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. اَهْلَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُغْرِقَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi غرق ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
جِئْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اِمْراً kelimesi شَيْـٔاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِمْراً ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ
فَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Fasılla gelen şart üslubundaki حَتّٰٓى اِذَا رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَاۜ terkibide حَتّٰٓى , ibtidâ harfi, اِذَا şart manalı zaman zarfıdır. Cevap cümlesine müteallik اِذَا ’nın muzafun ileyhi olan رَكِبَا فِي السَّف۪ينَةِ خَرَقَهَا cümlesi şarttır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi خَرَقَهَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
السَّف۪ينَةِ ‘deki marifelik ahd-i zihnîdir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Buradaki إذا , şart manasında değil, mazi zaman içindir. Bu zaman, her ikisi de gemiye bindiklerinde gemide gedik açtığı zamandır. Bu, gemiye binmelerinin delmek için olduğuna işaret eder. Çünkü niyet edilen şey, niyet eden tarafından başlatılır; zira onu önceden planlamıştı. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
قَالَ اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَاۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَا cümlesi, istifham üslubunda, talebi inşâî isnaddır. Hemze, inkârî istifham harfidir.
Bu cümle aslında soru sormak amacıyla söylenmiş bir söz değildir. Musa (a.s)’ın, olay karşısındaki şaşkınlığını ifade eden, taaccüp bildiren bir ifadedir. Vaz edildiği anlamın dışına çıkan ifade mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Hz. Musa اَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ اَهْلَهَا [Geminin ehli boğulsunlar diye mi?] şeklindeki sorusunun cevabını bilmiyor değildir. Düşüncesine göre amaç, bundan başka birşey değildir. Bu manaya göre soru, tecâhül-i ârif sanatının güzel bir örneğidir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı تُغْرِقَ اَهْلَهَا cümlesi, masdar tevilinde olup harf-i cerle اَخَرَقْتَهَا fiiline mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
خَرَقَهَاۜ - اَخَرَقْتَهَا kelimeleri arasında iştikak cinası, لِتُغْرِقَ - خَرَقَهَا kelimeleri arasında ise cinas-ı ıtlak vardır.
لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasem üslubunda gelen terkipte لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap olan جِئْتَ شَيْـٔاً اِمْراً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَدْ harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C.1, s. 459)
Hz. Musa’nın birden fazla tekidle söylediği bu sözlerden, olaya ne kadar çok şaşırdığını anlayabiliyoruz.
Mef’ûl olan شَيْـٔاً ’deki nekrelik, cins ifade eder.
اِمْراً kelimesi شَيْـٔاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Büyük bir iş yaptın ifadesi اَمِرَ الاِمْر deyiminden gelir ki iş büyümektir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Hz. Musa, o alimden südur eden bu alışılmadık şeyi görünce, bu sözü söylemiştir. O, o alimin kötü bir iş yaptığına inandığı için bunu söylememiş, tam aksine o işin izahına ve gerekçesine vakıf olmayı arzuladığı için böyle demiştir. Nitekim, sebebi bilinmeyen ilginç bir şey hakkında ve iş büyük ve çok olduğunda, اَمِرَ الاِمْر “işte o, büyük bir iştir,” denir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb)
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَلَمْ اَقُلْ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
اَقُلْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ ’dur. قُلْ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. لَنْ تَسْتَط۪يعَ cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.
تَسْتَط۪يعَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. مَعِيَ mekân zarfı, failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; كونك معي (Benimle beraber olman) şeklindedir. صَبْراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تَسْتَط۪يعَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi طوع ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
قَالَ اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Hz. Hızır’ın sözlerinden oluşan قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَلَمْ اَقُلْ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen azarlama ve itirafa zorlama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Mütekellimin, cevabını bildiği soruyu muhataba yöneltmesi, bedî’ sanatlardan tecâhül-i âriftir.
اَقُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi olan لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً cümlesi menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Muzari fiili nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren nefy harfi لَنْ , cümleyi tekid etmiştir.
اِنَّ ’nin haberinin muzari fiil cümlesiyle gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Failin mahzuf haline müteallik مَعِيَ mekan zarfı, konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan صَبْراً ’in nekre gelişi nev ifade eder. Menfî siyakta nekre selbin umum ve şumûlüne işarettir. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kadr/1.)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْراً cümlesi, 67. ayetteki cümlenin aynısıdır. Bu tekrarda tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlanan öğeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)
Hızır (a.s) bu sözleriyle, daha önceki sözlerini Hazret-i Musa'ya hatırlatıyor ve vaadine vefa göstermediğini tahkik ediyor. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً
Asera عسر : عُسْرٌ kolaylık, kolay olmak ya da o hale gelmek anlamındaki يُسْرٌ sözcüğünün zıddıdır. Zorluk, zor olmak ya da o hale gelmek manasına gelir.
عُسْرَة mal bulmanın zorluğu/darlık demektir.
Tefâul babındaki تَعاسَرَ formu halk işi zorlaştırıp dara düşürmenin peşine düştü anlamında kullanılır. Son olarak يَوْمٌ عَسِيرٌ işin güçleştiği gündür. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, لَا تُؤَاخِذْن۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُؤَاخِذْن۪ي sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَا masdariyyedir. مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceri ile تُؤَاخِذْن۪ي fiiline müteallik, mahallen mecrurdur.
نَس۪يتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُرْهِقْن۪ي sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘ dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ اَمْر۪ي car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; ضائقا من أمري (Yaptığım işten rahatsız olarak) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عُسْراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تُؤَاخِذْن۪ي sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُرْهِقْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi رهق ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
قَالَ لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً
Ayet beyanî istînâfi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin Hz. Musa'nın, Hızır’a (a.s) verdiği cevaptan oluşan mekulü’l-kavli لَا تُؤَاخِذْن۪ي بِمَا نَس۪يتُ , nehiy üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle تُؤَاخِذْن۪ي fiiline mütealliktir. Sılası olan نَس۪يتُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nehiy üslubunda gelerek makabline atfedilen وَلَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
مِنْ اَمْر۪ي car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; ضائقا من أمري (Yaptığım işten rahatsız olarak) şeklindedir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mef’ûl olan عُسْراً ’daki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre, selbin umum ve şumûlüne işarettir. Bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
لَا تُؤَاخِذْن۪ي fiilinin iki manası vardır. İlk akla gelen mana nefy harfiyle birlikte “kızma!” manası iken, ikinci manası “özür dilerim, beni mazur gör” manasıdır. Bedii sanatlardan olan tevriyeye güzel bir örnektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)
Musa (a.s) لَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً [Şu işimde bana güçlük yükleme] demiştir. Arapça'da bir şey bir şeyi sarıp bürüdüğünde, رهِقهُ ; birisine bir güçlük, meşakkat yüklediği zaman da o kimse için إرهاقه اياه denir. Buna göre mana, Bana güçlük yükleme işimi zorlaştırma şeklinde olur. Bu iş de Hz. Musa'nın Hızır'a tâbi olmasıdır. Yani, "Bana, sana tâbi olmamı güçleştirme.Onu bana, göz yummak ve münakaşayı bırakmak suretiyle kolaylaştır" demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb)
لَا تُرْهِقْن۪ي مِنْ اَمْر۪ي عُسْراً [Unuttuğum şeyden dolayı bana çıkışma... dedi] ayetinin anlamına dair iki görüş vardır. Birincisine göre İbn Abbâs'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir; Bu tariz (üstü kapalı) ifadelerdendir. Diğer görüşe göre; o unuttu ve bundan dolayı da özür diledi. Bu ifadede unutmanın sorumlu tutulmayı gerektirmediğine, unutanın tekliften sorumlu olmadığına, talâk ve daha başka hükümlerin unutmaya taalluk etmediğine delil vardır. Buna dair açıklamalar önceden geçmiştir. Eğer ikincisinde de unutsaydı yine özür dileyecekti. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l- Kur’ân)
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَانْطَلَقَا | yine yürüdüler |
|
2 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
3 | إِذَا |
|
|
4 | لَقِيَا | rastladılar |
|
5 | غُلَامًا | bir çocuğa |
|
6 | فَقَتَلَهُ | hemen onu öldürdü |
|
7 | قَالَ | (Musa) dedi ki |
|
8 | أَقَتَلْتَ | mı katlettin? |
|
9 | نَفْسًا | bir canı |
|
10 | زَكِيَّةً | tertemiz |
|
11 | بِغَيْرِ | karşılığı olmadan |
|
12 | نَفْسٍ | bir can |
|
13 | لَقَدْ | doğrusu |
|
14 | جِئْتَ | sen yaptın |
|
15 | شَيْئًا | bir iş |
|
16 | نُكْرًا | çirkin |
|
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. انْطَلَقَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
حَتّٰٓى ibtida harfidir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. لَقِيَا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَقِيَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. غُلَاماً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ takip için atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَتَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Şartın cevabı قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً ‘dir.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. قَتَلْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. نَفْساً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. زَكِيَّةً kelimesi نَفْساً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
بِغَيْرِ car mecruru اَقَتَلْتَ ‘deki failin veya mef’ûlun mahzuf haline mütealliktir. Takdiri; ظالما veya مظلوما şeklindedir. نَفْسٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç (ibtida) edatı olarak ve atıf edatı olarak. Ayette başlangıç şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. (إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur. b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır. c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْطَلَقَا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil infiâl babındadır. Sülâsîsi طلق ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir. جِئْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. نُكْراً kelimesi شَيْـٔاً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
نُكْراً sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَانْطَلَقَا۠ حَتّٰٓى اِذَا لَقِيَا غُلَاماً فَقَتَلَهُۙ قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍۜ
فَ , istînâfiyedir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Şart üslubundaki terkipte حَتّٰٓى ibtidâ harfi, اِذَا şart manalı zaman zarfıdır. Cevap cümlesine müteallik اِذَا ’nın muzâfun ileyhi olan لَقِيَا غُلَاماً cümlesi şarttır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Aynı üslupta gelen فَقَتَلَهُ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle takip ifade eden atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi قَالَ اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
قَالَ fiilinin mekulü’l kavl cümlesi olan اَقَتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen ‘’Bu olacak şey değildir’’ anlamında taaccüp ve tevbih amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
نَفْساً ve غُلَاماً kelimelerindeki nekrelik muayyen olmayan cinse delalet eder.
زَكِيَّةً kelimesi, نَفْساً için sıfattır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
قَتَلَهُ - قَتَلْتَ kelimeleri arasında iştikak cinası, نَفْساً kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَقَتَلَهُ 'deki فَ şunu göstermektedir ki, onunla karşılaşır karşılaşmaz öldürdü; duraklamadı, durumu öğrenmek de istemedi. Bunun içindir ki: "Tertemiz bir canı can karşılığı olmaksızın mı öldürdün?” demiştir. Yani günahsız demektir. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Bir insanın öldürülmesini mübah kılan, imandan sonra küfür ve evli iken zina etmek gibi sebepler içinden burada bu (sebepsiz öldürme) zikre tahsis edilmiş, çünkü o çocuğun haline göre bunun vukuu en yakın ihtimaldir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
لَقَدْ جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasem üslubunda gelen terkipte لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap olan جِئْتَ شَيْـٔاً نُكْراً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
قَدْ harfi mazi fiilin önüne geldiğinde tahkik ve takrib (olayın yaklaştığını), muzari fiilin önüne geldiğinde fiilin vuku bulma ihtimalinin azlığını ifade eder. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, C.1, s. 459)
Hz. Musa’nın birden fazla tekitle söylediği bu sözlerden, olaya ne kadar çok şaşırdığını anlayabiliyoruz.
Mef’ûl olan شَيْـٔاً ’deki nekrelik, cins ifade eder.
نُكْراً kelimesi شَيْـٔاً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
نُكْراً kelimesi, 71. ayetteki اِمْراً kelimesinin ifade ettiğinden daha aşırı çirkin bir fiil hakkında kullanılır ki bu, çocuğu öldürmenin, gemiyi delmekten daha kabîh ve çirkin olduğuna bir işarettir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Bu cümle 71. ayetin son cümlesiyle, نُكْراً kelimesi hariç aynıdır. Aralarında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlanan öğeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)
Sayfadaki bütün ayetler fethalı kelimelerle son bulmuştur. Bu kelimelerin oluşturduğu ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.
İnsan, bazen bilmediğinin peşinden koşar. Bilmediğine sahip olmak ister. Bazen bir şeyin daha iyisini ya da daha fazlasını elde etmenin hayallerini kurar. Her şeyi yüklenebilecek kadar güçlü olduğuna ya da her şeyi anlayabilecek kadar akıllı olduğuna inanmaktan keyif alır. Bununla ilgili ibretleri görmezden gelir, uyarılara sırtını döner.
İnsan, bazen dünya nimetlerinde, ilimlerde ya da kabiliyetlerde kendisine sınır konulmasından huzursuzluk duyar. Her ilmin, her yerde konuşulamayacağı ya da her aklın, her bilgiyi kavrayamayacağı söylendiğinde kimisinin nefsi hırslanır; halbuki ilim yolunda ayağı kayanların varlığından da haberdardır. Zira o, kendisinin diğer insanlardan farklı olduğuna inanmak ister. Her insan farklıdır ama farklı olduğu kadar da aynıdır.
Ey Allahım! Bilmediğimin peşinden koşmaktan ve bilmediğimi ısrarla istemekten Sana sığınırım. Beni; nefsini tanıyanlardan, nefsinin düşkünlüklerini bilenlerden ve kendisine karşı dürüstlerden eyle. Gönlüme, hakkımda hayırlı olacak istekleri yerleştir. Hakkımda hayırlı olmayacakları ise gönlümden uzaklaştır. Aklımı aşacak, nefsimi hırslandıracak ve yolundan saptıracak boş işlerden uzak durmam için yardım et. Senin izninle, bana bahşettiğin kabiliyetlerimi keşfetmemi ve aklımın alacağı ilimleri öğrenmemi; onları Senin rızan için geliştirmemi ve onlarla Senin yolunda hayırlı işler yapmamı nasip et.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji