نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلاًۙ
Hadis kaynaklarında anlatıldığına göre Hz. Peygamber Hira mağarasında ilk vahyi aldığında bu olaydan fevkalâde etkilenmiş, doğruca evine gidip eşi Hz. Hatice’ye, “Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler, korkusu geçip rahatlayıncaya kadar bu şekilde kalmıştır (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3, 7; Müslim, “Îmân”, 252, 255). İşte 1. âyetteki “müzzemmil” kelimesi onun bu halini ifade etmektedir. Hz. Peygamber örtüsüne bürünmüş bir halde dururken yine Cebrâil gelmiş ve “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan yeni vahiyler getirmiştir (bk. Şevkânî, V, 364; İbn Âşûr, XXIX, 256). Bundan sonraki Müddessir sûresi de aynı sebeple gelmiştir. Çünkü bu durum bir süre devam etmiştir. Bununla birlikte “örtüsüne bürünen” ifadesine mecaz olarak, “peygamberlik kisvesine bürünen, Kur’an’a bürünen, uyumak için örtüsünü üzerine çeken, uykuya dalmış olan, kendi kendine dalıp düşünen” anlamları da verilmiştir (Şevkânî, V, 364; Esed III, 1200). 2. âyette Hz. Peygamber’e gecenin büyük bir kısmını ibadetle geçirmesi emredilmiş; 3 ve 4. âyetlerde ibadet süresinin, gecenin yarısı kadar, daha azı yahut biraz fazlası olabileceği belirtilmiştir. İleride, 20. âyette ise bu sürenin, üçte ikisine yakın, yarısı, üçte biri olarak uygulandığı bildirilmiştir. Çoğunlukla tefsirlerde gece kalkıp namaz kılmanın Hz. Peygamber’e farz olduğu, beş vakit namaz farz kılındıktan sonra da bu ödevin aynen devam ettiği bildirilmektedir. Teheccüd adı verilen bu gece namazı yükümlülüğü Hz. Peygamber’e mahsus olup ümmetinin de geceleyin kalkıp bu namazı kılmaları sünnet kabul edilmiştir (İbn Âşûr, XXIX, 258; ayrıca krş. İsrâ 17/79).
“Tane tane, hakkını vererek oku” diye çevirdiğimiz fiilin masdarı olan tertîl, sözlükte “bir şeyi güzel bir şekilde sıralamak, dizmek, açığa çıkarmak ve açıklamak” anlamlarına gelmektedir. Burada Kur’an’ın açık ve düzgün bir şekilde, tane tane ve yavaş yavaş, mânası üzerinde düşünerek okunması kastedilmektedir. Bu şekilde okumak Kur’an’ı anlamaya ve mânalarını düşünmeye daha elverişli olduğu için yüce Allah böyle okunmasını emretmiştir. Hz. Peygamber’in Kur’an’ı, harflerinin hakkını vererek ağır ağır okuduğu rivayet edilir (İbn Kesîr, VIII, 276).
نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلاًۙ
نِصْفَهُٓ kelimesi قَل۪يلاً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوِ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
انْقُصْ atıf harfi اَوِ ile nidanın cevabına matuftur. انْقُصْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. مِنْهُ car mecruru انْقُصْ fiiline mütealliktir. قَل۪يلاً mahzuf kelimenin sıfatıdır. Takdiri, زمانا (Zaman) şeklindedir.نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلاًۙ
نِصْفَهُٓ izafeti, önceki ayetteki قَل۪يلاً ’den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin, tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
نِصْفَهُٓ kelimesi قَل۪يلاًۙ kelimesindeki kapalılığı açıklayan bedeli mutabıktır. Yani buradaki az kısmı, yarısı veya biraz daha azı demektir. (Âşûr)
انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلاً cümlesi muhayyerlik ifade eden اَوْ atıf harfiyle önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. انْقُصْ fiiline müteallik olan car mecrur مِنْهُ , konunun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan قَل۪يلاً ‘e takdim edilmiştir.
نِصْفَهُٓ - انْقُصْ - قَل۪يلاًۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نِصْفَهُٓ (Yarısı), الَّيْلَ ’den bedeldir. Ancak az bir kısmı ifadesi de ‘yarısı’ndan istisnadır. Adeta Gecenin yarısından az bir kısmında kalk! Buyrulmaktadır. مِنْهُ ve عَلَيْهِ ’deki zamir, نِصْفَ ’ya racidir. Peygamber’e iki durumdan birini tercih etme hakkı verilmekte; gecenin yarısından az bir kısmında mutlaka kalkmakla iki şeyden birini tercih arasında muhayyer bırakılmaktadır. Bu iki durum da yarıdan biraz azaltmak veya ona biraz ilave etmektir. İstersen ‘yarısı’nı ‘biraz’dan bedel de yapabilirsin. (Keşşâf)
Bu emirler, muhayyerliği ifade etmektedir; Peygamberimiz, gecenin yarısını, yahut ondan az bir kısmını, yahut da ondan çok bir kısmını namaz kılmakla geçirmek arasında muhayyer bırakılmaktadır. (Ebüssuûd)