Cin Sûresi 28. Ayet

لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً  ...

Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.  (27 - 28. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِيَعْلَمَ bilsin diye ع ل م
2 أَنْ
3 قَدْ elbette
4 أَبْلَغُوا duyurduklarını ب ل غ
5 رِسَالَاتِ risaletini ر س ل
6 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
7 وَأَحَاطَ ve kuşatmıştır ح و ط
8 بِمَا herşeyi
9 لَدَيْهِمْ onlarda bulunan
10 وَأَحْصَىٰ ve saymıştır ح ص ي
11 كُلَّ her ك ل ل
12 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
13 عَدَدًا bir bir ع د د
 

Gaybı yalnızca Allah’ın bildiği, bu konuda O’nun hoşnut olup seçtiği elçinin dışında –cinler dahil– hiç kimseye bilgi vermediği ifade buyurulmuştur. Allah’ın hoşnut olup seçtiği elçiden maksat peygamberler, onlara bildirdiği gayb bilgileri ise ilâhî vahiyler ve haberlerdir ki bunlar da onların peygamber olduğunu gösterir. Meselâ Hz. Peygamber’e kıyamet gününde ve âhirette meydana gelecek olaylar vb. birçok gayb haberini içeren Kur’an vahyedilmiştir. Şevkânî’nin eserinde, Kur’an ve vahiy dışında da Hz. Peygamber’e fiten ve benzeri bazı gayb bilgilerinin verildiği zikredilmiş ve âyetin bunlara da işareti söz konusu edilmiştir (bk. Taberî, XXIX, 76-77; Şevkânî, 358-359). 

İlâhî vahyin korunması, ona şeytan sözünün karışmaması ve peygamberlerin Allah’ın mesajlarını tebliğ edip etmediklerinin tam olarak ortaya çıkması için Allah Teâlâ, elçisinin önünde ve arkasında koruyucu / gözetleyici melekler görevlendirmiş (bk. İbn Âşûr, XXIX, 250), çevrelerini bunlarla donatmış ve tahkim etmiştir. Allah bunu, vahyi koruyamadığından değil, hikmeti gereği yapmaktadır; zira Allah’ın her şeye gücü yeter; O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır (gayb hakkında bilgi için bk. Bakara 2/2). Allah’ın peygamberlerini kıyamet ve âhiret halleri gibi bazı gayb konularından haberdar etmesinin bir amacı da mûcize mahiyetindeki bu bilgilerle onların nübüvvetini kanıtlamaktır. Bu âyetler, astroloji yoluyla olağan üstü bilgilere ulaştıklarını söyleyenleri de yalanlamaktadır. Zemahşerî gibi Mu‘tezile âlimleri bu âyetlere dayanarak kerametin imkânsızlığını, keramet olduğu söylenenlerin asılsız olduğunu savunmuşlardır (bk. V, 172-173). Ancak Râzî, burada özellikle âhiretle ilgili gaybî bilgilerden söz edildiğini belirterek Mu‘tezile’nin âyetten bu anlamı çıkarmasını dayanaksız bulmuştur (XXX, 168-170).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 481
 

لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً


لِ  harfi,  يَعْلَمَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَسْلُكُ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَعْلَمَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel  يَعْلَمَ  fiilinin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.

اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri;  أنه  şeklindedir.  قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder. 

اَبْلَغُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. رِسَالَاتِ  mef’ûlun bih olan nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Aynı zamanda muzâftır. 

رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Veya haliyye olmasıda caizdir.  اَحَاطَ  fiili  يَعْلَمَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَحَاطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  اَحَاطَ  fiiline mütealliktir.  لَدَيْهِمْ  mekân zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْصٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كُلَّ   mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَدَداً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَبْلَغُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  بلغ ’dir. 

اَحَاطَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حوط ’dir. 

اَحْصٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حصي ’dir. 

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ 


Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle başındaki harfle birlikte önceki ayetteki  يَسْلُكُ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَنْ , muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri, mahzuftur. Şan zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Tekid ve masdar harfi  اَنْ ’in dahil olduğu isim cümlesi  اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ , masdar tevilinde,  يَعْلَمَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ  cümlesi, muhaffefe  اَنَّ ‘in haberidir. Cümlenin başındaki  قَدْ  tekid içindir. Tahkik ifade eder. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ  mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.

Cümlede müsnedin mazi fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Veciz ifade kastına matuf  رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ  izafetinde, Peygamberlere ait zamirin Rab ismine muzafun ileyh olmasıyla Peygamberler, yine Rab ismine muzaf olmasıyla  رِسَالَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.

رَسُولٍ  müfred,  رِسَالَاتِ  cemi gelmiştir. Bu müfred cemi farkı iltifat sanatıdır. Bu iki kelime arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada Allah'ın onu bilmesinin zikredilmesi, tebliğ ve cihada çok önem verdiğini ve bunların büyük mükâfatları olduğunu bildirmek, ikisini de ziyadesiyle teşvik etmek ve her ikisinde de taksirat göstermekten sakındırmak içindir. (Ebüssuûd) 

[Ta ki Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin.] Yani bilsin ki, kendilerine vahyedilen peygamberler, Rablerinin risaletini ümmetlerine tebliğ ettiler. Yine bilsin ki o risalet kendilerine tebliğ edildikten sonra şeytanlar tarafından kapılmasın ve bir şeyle karıştırılmasın. Allah onlarda bulunan veya onların hallerinden olan her şeyi kuşatmış ve olan ve olacak olan her şeyi tek tek en ince teferruatına kadar ihata edecek şekilde saymıştır. (Rûhu’l Beyân)


 وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً


Cümle  يَعْلَمَ ‘deki failin halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlü, başındaki  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَحَاطَ  fiiline mütealliktir. Sılası mahzuftur. Mekan zarfi olan  لَدَيْهِمْ , bu mahzuf sılaya mütealliktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَداً  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la, makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُلَّ شَيْءٍ  mef’ûlun bih, عَدَداً  temyiz olarak mansubdur. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

شَيْءٍ ‘deki nekrelik nev ve kesret ifade eder.

Allah’ın birliği, yüceliği, gizli aşikar her şeyi hakkıyla bildiği, cinler hakkında abartılmış bilgi ve inançların yanlışlığı ve asılsızlığı, Kur’an vahyinin cinler üzerindeki etkisi ve ahiret hayatının kesin olduğu gibi hususları ihtiva eden surenin ilk yarısında dini gerçekler cinler vasıtasıyla, ikinci yarısında ya doğrudan ilahî ifadeler şeklinde veya Hz. Peygamber’e söyletilmek suretiyle tekrar dile getirilerek pekiştirilmiştir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/cin-suresi)

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi beliğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Bedî’ İlmi)

Surenin sonunda konuyu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil eden bu ayet, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.