En'âm Sûresi 151. Ayet

قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ  ١٥١

(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 تَعَالَوْا gelin ع ل و
3 أَتْلُ okuyayım ت ل و
4 مَا şeyleri
5 حَرَّمَ haram kıldığı ح ر م
6 رَبُّكُمْ Rabbinizin ر ب ب
7 عَلَيْكُمْ size
8 أَلَّا asla
9 تُشْرِكُوا ortak koşmayın ش ر ك
10 بِهِ O’na
11 شَيْئًا hiçbir şeyi ش ي ا
12 وَبِالْوَالِدَيْنِ ve ana babaya و ل د
13 إِحْسَانًا iyilik edin ح س ن
14 وَلَا ve
15 تَقْتُلُوا öldürmeyin ق ت ل
16 أَوْلَادَكُمْ çocuklarınızı و ل د
17 مِنْ
18 إِمْلَاقٍ fakirlik korkusuyla م ل ق
19 نَحْنُ biz
20 نَرْزُقُكُمْ sizi besliyoruz ر ز ق
21 وَإِيَّاهُمْ onları
22 وَلَا
23 تَقْرَبُوا yaklaşmayın ق ر ب
24 الْفَوَاحِشَ fuhuşlara ف ح ش
25 مَا ne
26 ظَهَرَ açığına ظ ه ر
27 مِنْهَا onun
28 وَمَا ve nede
29 بَطَنَ kapalısına ب ط ن
30 وَلَا
31 تَقْتُلُوا ve kıymayın ق ت ل
32 النَّفْسَ cana ن ف س
33 الَّتِي
34 حَرَّمَ yasakladığı ح ر م
35 اللَّهُ Allah’ın
36 إِلَّا olmadan
37 بِالْحَقِّ hak ile ح ق ق
38 ذَٰلِكُمْ işte
39 وَصَّاكُمْ size tavsiye etti و ص ي
40 بِهِ bunları
41 لَعَلَّكُمْ umulur ki
42 تَعْقِلُونَ düşünürsünüz ع ق ل
 

Yukarıda müşriklerin temelsiz hükümleri ve kuralları eleştirildikten sonra bu âyetlerde asıl benimsenmesi gereken başlıca ilâhî kurallar ve hükümler yer almakta; biri tevhid inancına, diğerleri ahlâka dair olmak üzere İslâm’ın dokuz temel buyruğu sıralanmakta, son olarak da bütün bu buyurulanları kapsayıcı küllî bir ödev olmak üzere, Allah’ın dosdoğru olan yolundan gidilmesi emredilmektedir. 151. âyetin başındaki “Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım” meâlindeki ifade muhatapların ilgisini, müteakip ifadelerdeki ilkeleri ihtiva eden yolun tek doğru ve izlenmesi zorunlu yol olduğu gerçeğine çekme gayesini gütmektedir. Bu âyetlerde sıralanan buyruklar şunlardır: 1. “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın.” Bu, İslâm’ın ana ilkesi olanAllah’ın her yönden birliği inancının bir gereği olup müslüman olmanın da ilk şartıdır. Fahreddin er-Râzî, ilgili âyetlere göndermeler yaparak, bu sûrede çeşitli müşrik zümrelerin en iyi şekilde açıklandığını belirttikten sonra bunları şöyle sıralamaktadır: Putperestler, yıldızperestler, Yezdân ve Ehrimen’in tanrılığını iddia edenler, Allah’a erkek ve kız çocuk isnat edenler (Râzî, XIII, 232). 2. “Anne babaya iyilik edin.” Âyetin bu kısmında geçen ihsân “güzellik, iyilik” anlamına gelen hüsn kelimesinden türetilmiş olup en geniş anlamda “iyilik etmek, güzel davranmak” demektir. Âyette bu buyruğun, Allah’ın birliğine inanmayı emreden ifadeden hemen sonra gelmesi, anne baba hakkının önemini gösterir (geniş bilgi için bk. İsrâ 17/23). 3. “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” Özellikle geçim kaygısıyla çocuk öldürmenin, Allah’ın hazinesinin herkesi rızıklandıracak kadar zengin olduğundan şüphelenme anlamı taşıdığına bir işaret vardır. Ayrıca burada, sadece eski tefsirlerde söz konusu edilen Câhiliye dönemindeki çocuk öldürme uygulaması (bilgi için bk. En‘âm 6/137, 140) kastedilmeyip özellikle “fakirlik korkusuyla” veya “geçim kaygısıyla” şeklindeki kayıttan hareketle, anne karnındaki çocuğun öldürülmesinin de yasaklandığı dikkate alınmalıdır; ayrıca böyle bir uygulamanın Câhiliye döneminde de mevcut olduğu düşünülebilir. Günümüzde bir baba veya annenin kendi çocuğunu öldürmesi bütün dünyada suç sayılmakta ve nâdiren vuku bulmaktaysa da, bu ve benzeri âyetler, doğum kontrolü ve nüfus planlaması gibi meseleler dolayısıyla güncelliğini korumakta ve bu bakımdan ilgili âyet ve hadislere dayanılarak söz konusu meseleler hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Hz. Peygamber’in, doğum kontrolünün en basit şekli olan azil (meniyi rahimin dışına akıtma) uygulamasına izin verdiğine dair hadisler vardır (Buhârî, “Nikâh”, 96, “Megåzî”, 32; Müslim, “Nikâh”, 125, 134, 136, Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 49; Tirmizî, “Nikâh”, 39; Müsned, III, 33, 51, 53, 309; el-Muvatta’, “Talâk”, 95). Çeşitli mezheplerin âlimlerinin çoğunluğu da azlin câiz olduğunu kabul etmişlerdir (geniş bilgi için bk. Gazzâlî, İhyâ’, II, 47-49). Azlin mubah olması, gebe kalmamak için –başka bir yasak çiğnenmedikçe ve zararlı olmamak kaydıyla– daha başka tıbbî önlemlere başvurmanın da câiz olduğunu gösterir. Çünkü Kur’an’da gebe kalmamak değil, çocuk öldürmek yasaklanmıştır. Bununla birlikte evlenmenin asıl amacı, neslin devamı ve gelişmesi için çocuk yapmaktır. Bu sebeple kadının güzelliğinin bozulması, çocuğun bir ayak bağı telakki edilmesi gibi keyfî sebeplerle fıtratın tabii akışına müdahale etmek, özellikle müslüman nüfusun artmasının gerekli olduğu hal ve şartlarda çocuk yapmaktan kaçınmak doğru değildir. Âyetteki “Çocuklarınızı öldürmeyin” emri, günümüzde yaygın olarak uygulanan ve ciddi tartışmalara yol açan kürtaj konusuyla yakından ilgilidir. Günümüz âlimlerinin büyük çoğunluğu, hamileliğin hangi safhasında olursa olsun, çocuk düşürme ve aldırmanın haram olduğu görüşündedirler. 4. “Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” Burada geçen fevâhiş kelimesi fuhş kökünden gelmekte olup “çirkin ve yüz kızartıcı, utanç verici söz ve davranışlar”ı ifade eder. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre Câhiliye Arapları açıktan zina edilmesini hoş karşılamaz, ancak gizli gizli zina ederlerdi (İbn Âşûr, V, 160). Âyette onların bu anlayış ve tutumları reddedilmiştir. Bununla birlikte, âyetteki fevâhiş lafzı çoğul olduğundan ve ayrıca bununla sadece zinanın kastedildiğini gösteren belirleyici bir ifade bulunmadığından, bu yasağı zina ile sınırlamak doğru değildir. Burada kötülüklerin gizlisinin de açığının da özellikle tasrih edilmesi ilgi çekicidir. Çünkü eğer bir insan, açıktan işlemeye çekindiği bir kötülüğü gizli olarak yapabiliyorsa, bu onun, insanlar tarafından kınanmaktan çekindiği halde Allah’ın buyruğunu ihlâl etmekten çekinmediğini gösterir. Ayrıca kötülüğü “yapmayın” veya “işlemeyin” yerine “yaklaşmayın” buyurulması, insanı kaçınılmaz olarak kötülük işlemeye sevkedebilecek ortam ve şartlardan uzak durmayı öngörmektedir. 5. “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın.” Buradaki tahrîmde “yasaklama” yanında “muhterem ve dokunulmaz kılma” anlamı da vardır. Bunun özellikle belirtilmesi, insan hayatının Hz. Âdem’den beri dokunulmaz olduğunu ima eder (İbn Âşûr, VIII, 161). Âyetteki hak kelimesi bâtılın zıddı olup din ve aklın doğru, gerçek, meşrû saydığı durumu ifade eder. Burada “doğru, gerçek, geçerli, meşrû sebep” anlamında kullanılmıştır (geniş bilgi için bk. Mâide 5/32).

 

Kuran Yolu Diyanet Tefsiri

 

Riyazus Salihin, 415 Nolu Hadis
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir bedevî geldi ve:Ey Allah’ın Resûlü! Kişinin cennete veya cehenneme girmesini gerektiren iki etken nedir? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar” buyurdu.
(Müslim, Îmân 151)

Abdullah İbni Mes’ud şöyle demiştir: “ Resûl-i Ekrem Efendimize:’ En büyük günah nedir?’ diye sordum. Efendimiz de: “Allah seni yarattığı halde O’na ortak koşmandır “ diye cevap verdi. ‘Sonra hangisidir?’diye sordum: “ Yemeğine ortak olacak endişesiyle çocuğunu öldürmendir “ buyurdu.
( Buhâri ,Tefsir 2/3, 25/2, Edeb 20; Müslim ,Îman 141,142).
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
 

 

بَطْنٌ kelimesinin aslı bildiğimiz karındır. Çoğulu بُطُونٌ şeklinde gelir. Ayrıca بَطْنٌ sözcüğü her şeyde ظَهْرٌ un karşıtını ifade eder. بِطَانَة içlik ve astar demektir. Yine bu kelime istiâre yoluyla bir kişinin kendi işinin iç yüzüne ( باطِن ) muttâli olabilme ayrıcalığı verdiği kimse manasına gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 25 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri batın, bâtınî, battaniye ve badanadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

فُحْشٌ – فاحِشَةٌ – فَحْشاءُ kelimeleri çirkinliği, fenalığı büyük olan fiiller ve sözler demektir. فاحِشَةٌ kelimesi pek çok ayette zinadan kinaye olarak kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 24 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fuhûş, fâhiş ve fahişedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli  تَعَالَوْا ’dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

تَعَالَوْا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  karînesi olmadan gelen  اَتْلُ  cümlesi şartın cevabıdır.

اَتْلُ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ رَبُّكُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكُمْ  fail olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَلَيْكُمْ  car mecruru  حَرَّمَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  masdar harfidir. Tefsiriyye olması da caizdir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ  ve masdar-ı müevvel  مَا حَرَّمَ ’den bedel olarak mahallen mansubdur.  

تُشْرِكُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  تُشْرِكُوا  fiiline mütealliktir.  شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez. Ayrıca  لَمْ  (cahd-ı mutlak) ve  لَا  (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt  ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَرَّمَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

تُشْرِكُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 


 وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بِالْوَالِدَيْنِ  car mecruru mahzuf  أحسنوا  fiiline müteallik olup, müsenna olduğu için cer alameti  ى ‘dir. اِحْسَانًا  mahzuf fiilin mef'ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْتُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَوْلَادَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ اِمْلَاقٍ  car mecruru  تَقْتُلُٓوا  fiiline mütealliktir.

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. نَرْزُقُكُمْ  cümlesi,  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

نَرْزُقُكُمْ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir  اِيَّاهُمْ  atıf harfi  وَ ’la  نَرْزُقُكُمْ ’deki muttasıl zamire matuf olup, mahallen mansubdur. 


 وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْرَبُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. الْفَوَاحِشَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl  الْفَوَاحِشَ ’den bedel-i iştimal olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  ظَهَرَ مِنْهَا ’dır. İrabtan mahalli yoktur.

ظَهَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  مِنْهَا  car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. مَا بَطَنَ cümlesi, atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.


وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ  

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَقْتُلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. النَّفْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  النَّفْسَ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  حَرَّمَ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

حَرَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. اِلَّا  hasr edatıdır.  بِالْحَقّ  car mecruru  تَقْتُلُوا’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri,  لا تقتلوها إلّا متلبسين بالحقّ (Onları sadece hak ettikleri takdirde öldürün.) şeklindedir. 

Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44) حَرَّمَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرم ’dir.

ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

وَصّٰيكُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِه۪  car mecruru  وَصّٰيكُمْ  fiiline mütealliktir.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تَعْقِلُونَ  cümlesi, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تَعْقِلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

وَصّٰيكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وصي ‘dir. 

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

قُلْ تَعَالَوْا اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاًۜ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  تَعَالَوْا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emrin cevap cümlesi olan  اَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً , müspet muzari fiil sıygasında faidei haber ibtidaî kelamdır.  

اَتْلُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası olan  حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Veciz ifade kastına matuf  رَبُّكُمْ  izafetinde, muhataplarla ünsiyet, emre itaate teşvik ve Allah’ın onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak kastı vardır. 

Tefsiriyye olarak fasılla gelen  اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً  cümlesinin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

اَلَّا , tefsir harfi  أن  ve nefiy harfi  لا ‘dan müteşekkildir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِه۪ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  شَيْـٔاً ’deki nekrelik kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir. 

Son üç ayet  قُلْ  emriyle başlamıştır. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

قُلْ تَعالَوْا أتْلُ ما حَرَّمَ رَبُّكم عَلَيْكُمْ  ile başlayan ve birbirine atfedilen cümlelerde yer alan hükümler üç kısma ayrılmıştır.

İlki, umumi olarak insanlar arasındaki ictimai durumun düzeltilmesidir: اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً  ile başlar.

İkincisi, insanların birbiriyle ilişkilerinde nizamın korunmasıdır: وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَت۪يمِ  ile başlar.

Üçüncüsü, hidayetin tümünü kapsayan İslam’ın aslına tabi olup dalalet yollarından kaçınmaktır. وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ  sözüyle başlar. ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪  sözü ise bu kısımlardan her biri için tezyîldir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Önceki ayette, kâfirlerin Allah'a ortak koşmak ve bazı şeyleri haram saymak gibi fiil ve hareketlerinin O’nun emri ve dilemesiyle gerçekleştiği yolundaki iddialarının batıl olduğu ifade edilmişti. Bu ayette ise hikmetli bir üslup ile Resulullah’a haramları beyan etmesi emir buyuruluyor. Amaç, onların bu haramlardan sakınmaları gerektiğini bildirmektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


  وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۚ

 

Tefsiriyeye matuf olan bu cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِالْوَالِدَيْنِ  ‘nin takdiri  أحسنوا (... güzel davranın.) olan fiil mahzuftur. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfî sıygadan müspet sıygaya geçişte iltifat sanatı vardır.

Mef’ûl olan  اِحْسَاناً ‘deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.  اِحْسَاناً  kelimesinin mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakı olduğu da söylenmiştir. 

وَلَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ مِنْ اِمْلَاقٍۜ

 

Cümle, atıf harfi  وَ ‘la tefsir cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

تَقْتُلُٓوا fiiline müteallik olan car-mecrurundaki  مِنْ  sebebiyyedir. 

اِمْلَاقٍۜ ’deki nekrelik kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir. Kelime bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder. 

مِنْ اِمْلَاقٍۜ , ayette fakirlik manasında kullanılmıştır. Sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.

اَوْلَادَكُمْ - الْوَالِدَيْنِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَاِيَّاهُمْۚ

 

Bu cümle ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır. 

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Munfasıl zamir   وَاِيَّاهُمْۚ , fiildeki muttasıl zamir  كُمْ ‘e atfedilmiştir.

مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ  sözündeki geçen gaib zamirden  نَرْزُقُكُمْ ‘ daki mütekellim zamirine dönülmesi bu sözlerin tümünü emredeni hatırlatır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Takdim, azamet ve ihtimam içindir. Burada Hak Teâlâ önce “Sizi Biz rızıklandırırız.” buyurmuş, sonra da “Onları da (Biz rızıklandırırız).” buyurmuştur. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

‘’Sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz.’’ Bunun benzeri olan ayet Kehf suresinde bunun tersi bir sıralama ile gelmiş; ‘’Onları ve sizi Biz rızıklandırıyoruz’’, buyurulmuştur. 

Zengin olanlara hitap ederken önce “sizi”, fakir kişilere hitap ederken önce “onları” buyurulmuştur. Zengin kişiler fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürürken kendilerinde olan paranın biteceği korkusu taşıyorlar. Allah diyor ki: ‘’Size bu zenginliği veren Biziz, onlara da Biz vereceğiz.’’ Ama fakirlikte insanların zaten kaybedeceği bir şey yok. O yüzden diyor ki: ‘’Sen onların rızkını düşünme. Onları Biz rızıklandırıyoruz, sizi de Biz rızıklandırıyoruz.’’ (Fâdıl Sâlih Sâmerrrâî; Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Benzer bir ayet İsrâ Sûresi’nde de geçer. Ancak bu iki ayet arasında nazım bakımından fark vardır: İsrâ Sûresi’nde  خَشْيَةَ إمْلاقٍ , En’âm/151’de  مِن إمْلاقٍ  buyurulmuştur. Bu da kızlarını öldürenlerin iki amacı olduğunu gösterir: 

Ya bu kişiler fakirdir, kızlarına infak edecek gelirleri yoktur ve bu kızların büyüdüğü zaman da kendilerinin para kazanmasına yardım edeceğini düşünmüyorlardır. En’âm/151’deki  مِن إمْلاقٍ  sözü bunun için gelmiştir. Çünkü  مِن  ta’liliyedir. Yoksulluğun kızlarını öldürme sebebi olduğunu ifade eder. 

Ya da bu öldürmenin sebebi babanın yoksulluğu değildir. Ama fakirleşmekten veya kendisinin ölümüyle kızının fakirleşmesinden korkuyordur. Çünkü cahiliyede kız çocuklarına miras bırakamıyorlardı. 

En’âm/151’de  نَحْنُ نَرْزُقُكم وإيّاهُمْ  şeklinde buyurularak babalara ait zamir çocuklara ait zamire takdim edilmiştir. İsrâ Sûresi’nde ise  نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ buyurularak zamirlerin sırası değişmiştir. Çünkü İsrâ sûresi’nde bahsedilen fakirleşme, gerçekleşmesinden korkulan fakirleşmedir ve en çok da beyitlerde gördüğünüz gibi kız çocuklarının fakirleşmesidir. Bu nedenle çocukların rızkını Allah'ın verdiği takdim edilmiş, babalarına verdiği rızık tehir edilmiştir ki bu da Kur'an'ın nüktelerindendir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)


وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَۚ

 

Tefsiriyeye matuf bu cümle nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

الْفَوَاحِشَ ’den bedel-i iştimal olan müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sıla cümlesi olan  ظَهَرَ مِنْهَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki ikinci ism-i mevsûl birinciye matuftur.

ظَهَرَ- بَطَنَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

وَلَا تَقْرَبُوا الْفَوَاحِشَ  ifadesinde istiare sanatı vardır. Bu fuhuş, gözle görülür, elle tutulur bir maddeye benzetilmiştir. Çünkü yaklaşma, gerçekte maddi şeyler arasında söz konusudur. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır. 

Zina yasağının  وَلَا تَقْرَبُوا [yaklaşmayın] kelimesiyle ifadesi, ya zina isteği kuvvetli olduğundan yasağı da kuvvetlice vurgulamak ya da yaklaşmak, bilfiil işlemeye sebep olduğu içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Büyük, açık günahlara yaklaşmayın (Zina gibi. Yaklaştıkça içine düşersiniz, kurtulmak çok zordur. Bunun için yapmayın değil, yaklaşmayın buyurulmuştur.)

[َFuhşiyata yaklaşmayın] nehyi, “fuhşiyat yapmayın” nehyinden daha tesirli ve daha sakındırıcıdır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)


 وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ 

 

Tefsiriyeye matuf bu cümle de nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

النَّفْسَ  için sıfat konumunda olan müfret müennes has ism-i mevsûl  الَّت۪ٓي  ‘nin sılası olan  حَرَّمَ اللّٰهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun bir özelliğini bildiren kelimelerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

النَّفْسَ ‘deki marifelik cins içindir. İstiğrak da ifade eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak ve emre itaati teşvik içindir.

اِلَّا  istisna edatı  بِالْحَقِّۜ  müstesnadır. Cümledeki istisna müferrağdır.

بِالْحَقّ  car mecruru  تَقْتُلُوا  fiilinin failinin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

الْحَقّ ‘teki marifelik cins içindir. Bununla kastedilen öncesinde belirtilen hakkın mahiyetini açıklamaktır. Hak, İslam hakkında kullanıldığında, İslam nazarındaki mahiyeti kastedilir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

Nefy harfi  لَا  ve istisna edatı  اِلَّٓا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Fiille hal arasında, kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  لَا تَقْتُلُوا  maksûr, haber olan  بِالْحَقّ maksûrun aleyhtir. 

حَرَّمَ  - لَا تَقْتُلُوا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اللّٰهُ - رَبُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪

 

Cümle itiraziyye olarak fasılla gelmiştir.

İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i muteriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)  

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İşaret ismi mübteda, وَصّٰيكُمْ بِه۪  haberdir. 

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder. 

Müsnedin, sebat, temekkün ve istikrar ifade eden mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mübteda olan  ذٰلِكُمْ  ile beş yasak işaret edilmiştir. Sayılan yasaklar işaret isminde cem edilmiştir. Cem’ meat taksim sanatı oluşmuştur.

İşaret isminde istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكُ  ve  ذٰلِكُمْ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 5, S. 190)

لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

 

Ayetin son cümlesi, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümleleri kastedilen mananın sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Gayrı talebî inşâ cümlesidir. 

لَعَلَّ ’nin haberi olan  تَعْقِلُونَ ’nin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub;  “ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir. (Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki  لَعَلَّ (umulur ki) harfinin  لَ  manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)

Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden  و- نَ  ve  ي - نَ  harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.