وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمِنَ | ve |
|
2 | الْإِبِلِ | deveden |
|
3 | اثْنَيْنِ | iki |
|
4 | وَمِنَ | ve -dan |
|
5 | الْبَقَرِ | sığır- |
|
6 | اثْنَيْنِ | iki |
|
7 | قُلْ | de ki |
|
8 | الذَّكَرَيْنِ | iki erkeği mi? |
|
9 | حَرَّمَ | haram etti |
|
10 | أَمِ | yoksa |
|
11 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişiyi (mi?) |
|
12 | أَمَّا | yoksa |
|
13 | اشْتَمَلَتْ | bulunan(yavru)ları mı |
|
14 | عَلَيْهِ |
|
|
15 | أَرْحَامُ | Rahimlerinde |
|
16 | الْأُنْثَيَيْنِ | iki dişinin |
|
17 | أَمْ | yoksa |
|
18 | كُنْتُمْ | oldunuz |
|
19 | شُهَدَاءَ | şahidler (mi?) |
|
20 | إِذْ | zaman |
|
21 | وَصَّاكُمُ | size vasiyyet ettiği |
|
22 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
23 | بِهَٰذَا | böyle |
|
24 | فَمَنْ | kim olabilir? |
|
25 | أَظْلَمُ | daha zalim |
|
26 | مِمَّنِ | -dan |
|
27 | افْتَرَىٰ | uyduran- |
|
28 | عَلَى | karşı |
|
29 | اللَّهِ | Allah’a |
|
30 | كَذِبًا | bir yalan |
|
31 | لِيُضِلَّ | saptırmak için |
|
32 | النَّاسَ | insanları |
|
33 | بِغَيْرِ | olmaksızın |
|
34 | عِلْمٍ | bilgisi |
|
35 | إِنَّ | şüphesiz |
|
36 | اللَّهَ | Allah |
|
37 | لَا |
|
|
38 | يَهْدِي | doğru yola iletmez |
|
39 | الْقَوْمَ | topluluğu |
|
40 | الظَّالِمِينَ | zalim |
|
Tefsircilerin ittifakla belirttiklerine göre, müşrik Araplar, bazı hayvanların etlerinin yenilmesini haram saymışlar ve haksız olarak bunun Allah’ın bir hükmü olduğunu ileri sürmüşlerdi. Âyette eti yenilen hayvanlardan koyun, keçi, deve ve sığır türleri özellikle zikredilerek onların bu hayvanların etlerinin yenilmesiyle ilgili iddiaları çürütülmüş, Allah’ın böyle bir hükmünün bulunmadığı açıklanmış; ayrıca bunların dişi ve erkek cinsleri arasında etlerinin yenilmesi bakımından fark bulunmadığını bildirmek için bunlar eşler halinde anılmıştır. Âyette şu hususa da işaret edildiği görülmektedir: Eğer belirtilen hayvanların erkeklerinden veya dişilerinden ya da yavrularından biri haram kılınsaydı bütün erkekleri, dişileri ya da yavruları haram kılınmış olurdu; aynı şekilde, Allah bir hayvan türünün dişisini haram kılsaydı erkeğini de haram kılardı, kezâ erkeğini haram kılsaydı dişisini de haram kılardı. Sonuç olarak bu âyetlerde cedel metotlarından biri olan “sebr ve taksim” (ihtimalleri sıralayıp teker teker çürüterek doğruyu bulma) yöntemiyle müşriklerin iddiaları çürütülmüş, böylece onların söz konusu hayvanlar hakkındaki görüşleri reddedilmiş bulunmaktadır (Râzî, XIII, 217; İbn Âşûr, VIII, 131-133).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 480-481
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ
مِنَ الْاِبِلِ car mecruru atıf harfi وَ ile مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ ‘ye matuf olup, mukadder fiile mütealliktir.Takdiri, أنشأ - أو أنزل (Yarattı veya indirdi.) şeklindedir.
اثْنَيْنِ kelimesi فَرْشاً ‘den bedel olup, müsennaya mülhak olduğundan nasb alameti يْ ‘dir. مِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli, آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. آٰلذَّكَرَيْنِ kelimesi حَرَّمَ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
حَرَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اَمِ atıf harfidir. الْاُنْثَيَيْنِ atıf harfi اَمِ ile آٰلذَّكَرَيْنِ ’ye matuf olup, müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
اَمِ atıf harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl atıf harfi اَمِ ile الْاُنْثَيَيْنِ ’ye matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اشْتَمَلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. عَلَيْهِ car mecruru اشْتَمَلَتْ fiiline mütealliktir. اَرْحَامُ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاُنْثَيَيْنِ muzâfun ileyh olup müsenna olduğundan nasb alameti ى ‘dir.
(اَمْ): Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl اَمْ . Munkatı اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَرَّمَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اشْتَمَلَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi شمل ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ
İsim cümlesidir. اَمْ munkatıa’dır. بَلْ ve hemze manasındadır. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كُنْتُمْ nakıs, sükun üzere mebni mazi fiildir. تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen mansubdur. شُهَدَٓاءَ kelimesi كُنْتُمْ ’ün haberi olarak mahallen mansubdur. فعلاء vezninden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.
اِذْ zaman zarfı شُهَدَٓاءَ ’ye mütealliktir. وَصّٰيكُمُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَصّٰيكُمُ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. بِهٰذَا car mecruru وَصّٰيكُمُ fiiline mütealliktir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَصّٰيكُمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi وصي ‘dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
شُهَدَٓاءَ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَنْ istifhâm ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. اَظْلَمُ haber olup damme ile merfûdur. مَنْ müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle اَظْلَمُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
افْتَرٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru افْتَرٰى fiiline mütealliktir. كَذِباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لِ harfi, يُضِلَّ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harfi ile افْتَرٰى fiiline mütealliktir.
يُضِلَّ fetha ile mansub muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بِغَيْرِ car mecruru يُضِلَّ fiilinin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, يضلهم جاهلا (Onları cahilce dalalete düşürür.) şeklindedir. عِلْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
افْتَرٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dır.
İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
يُضِلَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ضلل ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَظْلَمُ kelimesi ism-i tafdildir. İsmi tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsmi tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsmi tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsmi tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. لَا يَهْدِي cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatı olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanır.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerredi ظلم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِۜ
Atıfla gelen ayette مِنَ الْاِبِلِ car mecruru takdiri أنشأ olan mukadder fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اثْنَيْنِ kelimesi ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ ‘den bedeldir.
وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ ibaresi مِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ ibaresine matuftur.
اثْنَيْنِ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْبَقَرِ - الْاِبِلِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِۜ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l- kavli olan آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.
Kur’ân-ı Kerîm’de sıkça başvurulan bir üslup olarak karşımıza çıkan istifhâmı inkârî ile kabul edilmeyen/edilmemesi gereken bir olgunun neden hala farkına varılmadığı sorgulanmaktadır. (Avnullah Enes Ateş, İstifhâm Üslûbunun Mecâzi Kullanımları ve Meallere Yansıması)
Mazi fiil sıygasında gelerek hudus, istikrar ve temekkün ifade eden cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Mef’ûl olan آٰلذَّكَرَيْنِ , kınamayı artırmak için, amili olan حَرَّمَ fiiline takdim edilmiştir.
الْاُنْثَيَيْنِ , tezat nedeniyle اَمِ atıf harfiyle آٰلذَّكَرَيْنِ ‘ye atfedilmiştir.
اَمَّا اشْتَمَلَتْ ibaresindeki اَمِ atıf, ما ism-i mevsûldür. الْاُنْثَيَيْنِ kelimesine matuf olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِ , ihtimam için fail olan اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ ‘ye takdim edilmiştir.
اثْنَيْنِۜ - الْاُنْثَيَيْنِ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْاُنْثَيَيْنِ - آٰلذَّكَرَيْنِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
حَرَّمَ - اَرْحَامُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Önceki ayette geçen cümle ile aynı olan bu cümle arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Ayette “Dişisi mi erkeği mi, yoksa karnında olan yavrusu mu haram kılındı?”] ifadesinde ıtnâbdan tefri’ vardır. Dallandırarak istifhamla azar ve kınamayı, tehdidi uzatmıştır. Ta ki helali haram kılmanın ne kadar kerih bir şey olduğu anlaşılsın, yaptıkları haramlar da iptal olsun. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
Bu hayvanları erkeklerinin, dişilerinin ve rahimlerindeki yavrularının zikredilmesi, onların iftiralarının her birini zikretmek suretiyle kuvvetlice reddetmek içindir. Çünkü onlar, yukarıda belirtildiği gibi bazı hayvanların erkeklerini, bazı hayvanların dişilerini ve bazı hayvanların da erkek olsun dişi olsun, rahimlerdeki yavrularını haram sayıyorlardı ve hepsinin haramlığını Allah Teâlâ’ya isnad ediyorlardı. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Müfessirler şöyle demişlerdir: “Cahiliye müşrikleri davar, sığır ve develerin bir kısmını kendilerine haram kılıyorlardı. Bundan dolayı Hak Teâlâ bu ayette, koyun keçi, deve ve sığırları zikretmek suretiyle onların görüşlerinin batıllığını göstermeye delil getirmiş ve bu dört çeşit hayvanın her birinin erkek-dişi çiftinden bahsetmiştir. Daha sonra ise şöyle buyurmuştur: ‘Eğer bu hayvanların erkekleri haram ise erkeklerinin hepsinin haram olması gerekir. Yok eğer bunların dişi olanları haram ise bütün dişilerinin haram olması gerekir.’” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümledeki اَمْ , inkâri hemze ve بل manasında munkatıadır. َْاَمْ edatının başındaki hemze o işin yadırgandığını gösterir.
Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.Tasavvurî olan istifham, gerçekte cevap beklenen bir soru olmayıp kınama ve tenkit manasında geldiği için cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu sebeple istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Nakıs fiil كانِ ‘nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَا cümlesi, شُهَدَٓاءَ ‘ye müteallik zaman zarfı اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
شُهَدَٓاءَ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
بِهٰذَا car-mecruru, وَصّٰيكُمُ fiiline mütealliktir.
İsm-i işaret, müşarun ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip onun durumunu belirtir. Bu cümlede tahkir için gelen işaret isminde istiare sanatı vardır. بِهٰذَا ile müşriklerin çarpık inanışlarına işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Bu kelam, müşriklerin akıllarının ne kadar karışık olduğunu ve onlarla bu suretle istihza edildiğini ortaya koyar. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ
فَ , istînâfiyyedir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi مَنْ , mübteda konumundadır. İnkârî manadadır.
Müsned olan اَظْلَمُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Ayetin sonunda müştakının zikredildiği bu kelimede irsâd sanatı vardır.
Mecrur mahaldeki ikinci müşterek ism-i mevsûl مِمَّنِ , başındaki harf-i cerle اَظْلَمُ ‘ya mütealliktir. Sılası olan افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَى اللّٰهِ car-mecruru, ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan كَذِباً ‘deki nekrelik, nev ve tahkir ifade eder.
Ayetteki istifham, Allah’a yalan iftira etmekle zulmeden bu kişilerin başına gelecek felaketi haber veren büyük bir tehdit, tevbih ve inkâri anlamda mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olduğu için istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
افْتَرٰى - كَذِباً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ cümlesi, masdar teviliyle افْتَرٰى ‘ya mütealliktir.
Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِغَيْرِ عِلْمٍ car-mecruru amili لِيُضِلَّ olan mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
عِلْمٍۜ ‘deki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre, umuma işarettir.
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً [Allah'a karşı iftira atandan daha zalim kim olabilir?] sözü, genel bir biçimde büyük bir tehdit ve korkutma ifade eder. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Enam/93)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ۟
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Lafza-i celâl اِنَّ ‘nin ismi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ cümlesi haberidir..
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ , isnadın tekrarı ve isim cümlesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Kadr/1)
الْقَوْمَ için sıfat olan الظَّالِم۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ izafeti, veciz ifadenin yanında muzâfı tahkir içindir.
لِيُضِلَّ - يَهْدِي kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.
اَظْلَمُ - الظَّالِم۪ينَ۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin bu son cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [Allah, zalim kavmi sevmez] ifadesinde Allah Teâlâ, zulmeden kavmi sevmediğini beyan ederken, yahudi ve hıristiyanların zulmettiğini de ifade etmiştir.
Son cümlede zamir makamında الظَّالِم۪ينَ۟ kelimesinin zahir olarak zikredilmesi Yahudi ve Hristiyanları dost edinmenin zulüm olduğuna dikkat çekmek içindir. Çünkü bu kendi nefsini ebedi azaba maruz bırakmak, bir şeyi hakkı olmayan bir başka yere koymak demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.