وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَرَبُّكَ | ve Rabbin |
|
2 | الْغَنِيُّ | zengindir |
|
3 | ذُو | sahibidir |
|
4 | الرَّحْمَةِ | rahmet |
|
5 | إِنْ | eğer |
|
6 | يَشَأْ | dilerse |
|
7 | يُذْهِبْكُمْ | sizi uzaklaştırır |
|
8 | وَيَسْتَخْلِفْ | ve yerinize getirir |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | بَعْدِكُمْ | sizden sonra |
|
11 | مَا |
|
|
12 | يَشَاءُ | dilediğini |
|
13 | كَمَا | gibi |
|
14 | أَنْشَأَكُمْ | sizi yarattığı |
|
15 | مِنْ | -ndan |
|
16 | ذُرِّيَّةِ | soyu- |
|
17 | قَوْمٍ | bir topluluğun |
|
18 | اخَرِينَ | başka |
|
Allah ganîdir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, insanlardan yapmalarını istediği işleri bunlara muhtaç olduğu için istememektedir; O, merhametli olduğu için muradı insanları sıkıntıya sokmak da değildir. Fahreddin er-Râzî, Allah’ın kullarını mükellef kılmasını O’nun ihsan ve rahmetine bağlar (XIII, 201). Zira bütün mükellefiyetlerin temelinde doğruyu, hakkı bilip ona inanma ve iyi olanı yapma ödevi vardır; insanı öteki canlılardan ayıran ve onu gerçekten insan yapan, bu ödev bilinci ve uygulamasıdır. Tarih boyunca yüce Allah, haktan ve iyilikten uzaklaşan, bu suretle insanlık değerini de yitirmiş olan nice kavimlere, merhametinin eseri olarak hallerini ıslah etmeleri için mühlet vermiş; en sonunda da kendilerini ıslah etmeyenleri ortadan kaldırarak yerlerine başka nesiller getirmiştir. İnsanlığın bu sürekli yenilenişi ve gelişmesi 133. âyette hem Allah’ın zenginliğinin hem de rahmetinin neticesi ve delili olarak gösterilmiştir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 473
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبُّكَ mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْغَنِيُّ kelimesi رَبُّكَ ‘nin sıfatı olup damme ile merfûdur. ذُو ikinci sıfatı olup harfle îrab olan beş isimden biri olarak ref alameti و ’dır. Aynı zamanda muzâftır. الرَّحْمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْغَنِيُّ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ
Cümle, mübteda رَبُّكَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَشَأْ şart fiili olup, sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
فَ karînesi olmadan gelen يُذْهِبْكُمْ cümlesi şartın cevabıdır.
يُذْهِبْكُمْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. يَسْتَخْلِفْ atıf harfi وَ ile يُذْهِبْكُمْ fiiline matuftur.
يَسْتَخْلِفْ sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مِنْ بَعْدِكُمْ car mecruru يَسْتَخْلِفْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
يَشَٓاءُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. مَا ve masdar-ı müevvel كَ harf-i ceriyle mahzuf mef'ûlu mutlaka mütealliktir. Takdiri; يستخلف من بعدكم ما يشاء إنشاء كإنشائكم من ذرية قوم آخرين (O, sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi, sizin ardınızdan da isterse dilediğini yaratır.) şeklindedir.
اَنْشَاَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ ذُرِّيَّةِ car mecruru اَنْشَاَكُمْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. قَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰخَر۪ينَ kelimesi قَوْمٍ ’in sıfatı olup cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُذْهِبْكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi ذهب ’dir.
اَنْشَاَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نشأ ‘dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
يَسْتَخْلِفْ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi خلف ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُوالرَّحْمَةِۜ
Cümle, atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedin الْ takısıyla marife gelmesi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu belirtmesinin yanında kasr ifade eder.
Müsnet marife gelerek, müsnedün ileyhe tahsis edilmiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Kasr, mübteda ve haber arasında, kasr-ı mevsuf ale’s sıfattır. الْغَنِيُّ maksûr/sıfat رَبُّكَ maksûrun aleyh/mevsuftur.
Müsnedün ileyh رَبُّكَ izafetiyle gelerek Rab isminin peygambere ait zamire muzâf olması, peygamberin makamını şereflendirmek ve Allah’ın ona, teselli hususunda son derece lütufkâr muamele ettiğini beyan içindir.
ذُوالرَّحْمَةِ ikinci haberdir. Müsnedin izafetle gelmesi, az sözle çok anlam ifadesi içindir.
Allah Teâlâ’ya ait bu iki vasfın aralarında وَ olmadan gelmesi, bu vasıfların ikisinin birden O’nda mevcudiyetini gösterir.
الْغَنِيُّ - ذُوالرَّحْمَةِ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf sanatı, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.
الغَنِيُّ ; kendinden başkasına ihtiyacı yok demektir. Hakiki Ganî Allah Teâlâdır. Çünkü hiçbir durumda başkasına ihtiyacı yoktur. Burada الرَّحِيمِ yerine ذُو الرَّحْمَةِ buyurulmuştur. Çünkü الغَنِيُّ Allah tealanın zati sıfatıdır. Mahlukat bu vasfın sadece levazımından faydalanır. Bu da Allah’ın onlara olan âlicenaplığıdır. Bu; O’nun Ganî oluşundan bir şey eksiltmez. Bu durum rahmet sıfatından farklıdır. Zira mahlukat rahmet sıfatından faydalanır. Burada ذُو kelimesinin zikredilmesi bu kelimenin vasıflarla cinsleri birleştirmesi dolayısıyladır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
Bu iki cümle vaat ve vaîddir. Bu ikinci cümle Allah Teâlâ’nın müşriklerin imanına ve dostluğuna ihtiyacı olmadığından ve rahmetinden kinayedir. إنْ تَكْفُرُوا فَإنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ (Zümer/7) ayetine benzer. Allah müşriklere mühlet vermiş ve azap konusunda acele etmemiştir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Bu cümlenin رَبُّكَ ’nin haberi olduğu da söylenmiştir. Şart üslubunda gelen terkipte يَشَأْ cümlesi, şarttır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ف karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan يُذْهِبْكُمْ müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümleler şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ cümlesi atıf harfi وَ ‘ la şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Cümledeki muzari fiiller, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. يَسْتَخْلِفْ fiiline müteallik olan car-mecrur مِنْ بَعْدِكُمْ , konudaki önemine binaen, mef’ûl olan ism-i mevsûle takdim edilmiştir.
يَسْتَخْلِفْ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘ nın sılası olan يَشَٓاءُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Teşbih harfi كَ ve mecrur mahaldeki masdar harfi مَا , takdiri إنشاء (İnşa etmek) olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir. Bu takdire göre mef’ûlü mutlak cümleyi tekit etmiştir.
Masdar harfinin sıla cümlesi olan اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
اٰخَر۪ينَ kelimesi قَوْمٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
ذُرِّيَّةِ ‘in muzafun ileyhi olan قَوْمٍ ’deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.
يَسْتَخْلِفْ - يُذْهِبْكُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
يَشَأْ - يَشَٓاءُ - اَنْشَاَكُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ما umumi ism-i mevsûllerdendir. Yani hikmeti gereği mümin-kâfir dilediğine demektir. Bu aynı zamanda köklerinin kesileceğine bir tarizdir. Çünkü zamir, zahiren umum ifade eder. Böylece kelam; müşriklerin helakinden ve müminlerin azaptan kurtuluşundan tariz olur. Teşbih harfi olan ك mef’ûlu mutlaktan naib olarak nasb mahallindedir. Takdiri; اسْتِخْلافًا كَما أنْشَأكم (Sizi yarattığı gibi ardınızdan başkalarını getirerek) şeklindedir. Çünkü inşânın; ardından başkalarını getirmek keyfiyeti şeklinde bir vasfı vardır. مِن ibtidaiyyedir, zürriyet ve türevlerini ifade eder. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr)