وَالَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ ذٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِه۪ۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
2 | يُظَاهِرُونَ | zıhar eden(ler) |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | نِسَائِهِمْ | kadınlarına |
|
5 | ثُمَّ | sonra da |
|
6 | يَعُودُونَ | dönenler |
|
7 | لِمَا | şeylere |
|
8 | قَالُوا | söyledikleri |
|
9 | فَتَحْرِيرُ | hürriyete kavuşturmalıdırlar |
|
10 | رَقَبَةٍ | bir köle |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | قَبْلِ | önce |
|
13 | أَنْ |
|
|
14 | يَتَمَاسَّا | temaslarından |
|
15 | ذَٰلِكُمْ | budur |
|
16 | تُوعَظُونَ | size öğütlenen |
|
17 | بِهِ | onunla |
|
18 | وَاللَّهُ | Allah |
|
19 | بِمَا | şeyleri |
|
20 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
21 | خَبِيرٌ | haber almaktadır |
|
وَالَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُظَاهِرُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُظَاهِرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ نِسَٓائِهِمْ car mecruru يُظَاهِرُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَعُودُونَ fiil cümlesi atıf harfi ثُمَّ ile يُظَاهِرُونَ cümlesine matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَعُودُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte يَعُودُونَ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası قَالُوا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
قَالُوا damme ile merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. فَـتَحْر۪يرُ cümlesi اَلَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. ف zaiddir. تَحْر۪يرُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Takdiri, عليهم (gerekir) şeklindedir. رَقَـبَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْ قَبْلِ car mecruru تَحْر۪يرُ ‘ya mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَتَمَٓاسَّا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.
Fiil-i muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُظَاهِرُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ظهر ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
يَتَمَٓاسَّا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi مسس ‘dir.
Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.
ذٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِه۪ۜ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, كُمْ ise muhatap zamiridir.
تُوعَظُونَ fiili mübtedanın haberi olup mahallen merfûdur.
تُوعَظُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. بِه۪ car mecruru تُوعَظُونَ fiiline mütealliktir.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte خَبِیرٌ ’e mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olarak mahallen merfûdur. خَبِیرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
خَبِیرٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki … اَلَّذ۪ينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الَّذ۪ينَ mübteda, فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۜ cümlesi haberdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, hatadan kurtarmak için, işin çirkinliğine ve habere dikkat çekmek için olabilir.
Cem’ müzekker has ism-i mevsûlun sılası olan يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنْ نِسَٓائِهِمْ car mecruru يُظَاهِرُونَ fiiline mütealliktir.
ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا cümlesi, tertip ve terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki masdar harfi لِمَا ve akabindeki قَالُوا cümlesi, masdar tevilinde, يَعُودُونَ fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
ثُمَّ harfi cümleyi يُظَاهِرُونَ cümlesine bağlar. Rütbeten terahi içindir. Hatalarından tariz maksadıyla gelmiştir. (Âşûr)
عاد fiili aslında ayrıldığı yere geri dönmektir. Burada mecazî olarak söylediği sözden geri dönmek olarak kullanılmıştır. Sebep alakası olabilir. (Âşûr)
Ayet metninde geçen ـتَحْر۪يرُ herhangi bir kimseyi hür kılmak demektir ki bu, kölenin zıddı demek olur. Ayetin manası buna göre şöyle olur: Kadınlarınızdan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönmek isteyenler için bunun telafisi ya da vacip olan mümin ve salih bir köleyi azad etmektir. (Rûhu’l-Beyân)
فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّا cümlesi اَلَّذ۪ينَ ‘nin haberidir. Cümleye dahil olan فَـ , tekid için gelmiş zaid harftir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. فَـتَحْر۪يرُ رَقَـبَةٍ izafeti, takdiri عليهم (gerekir) olan mahzuf haber için muahhar mübtedadır.
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması kısa yoldan izah içindir.
مِنْ قَبْلِ car mecruru ـتَحْر۪يرُ ‘ya mütealliktir.
Mübtedaya فَ gelmesi şart manası içindir. (Alûsî) فَ harfi sebep ifade ediyorsa her ilişkide köle azadı gerekir.
رَقَـبَةٍ kelimesi cüziyet alakasıyla en önemli aza olduğu için mecaz-ı mürseldir. Nekre olduğu için Hanefilere göre mümin olması da gerekmez. Çocuk da olabilir. (Elmalılı) Efraddan herhangi birini ifade için nekre olarak gelmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَتَمَٓاسَّا cümlesi, masdar tevili ile قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhidir. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayeti kerime kadına da yükümlülük getirmekte ve kocası kefaretini vermedikçe kendisine yaklaşmasına izin vermesinin caiz olmayacağını göstermektedir. Çünkü ayeti kerime karı-kocanın her ikisinin kefaretten önce birbirlerine dokunmalarını yasaklamaktadır. (Rûhu’l-Beyân)
يَتَمَٓاسَّا fiili, cinsel ilişkiden kinayedir. تفاعل babında istek manası vardır.
لِمَا قَالُوا sözündeki lâm harfi الى manasındadır. (Âşûr)
رَقَـبَةٍ - ـتَحْر۪يرُ ve قَبْلِ - ثُمَّ gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Şayet اَنْ يَتَمَٓاسَّا [ikisinin cinsel temasta bulunmasından önce] fiilindeki (tesniye) zamirinin mercii sözün delalet ettiği şeydir; yani zıhâr yapan erkek ile kendisine zıhâr yapılan kadın. (Keşşâf)
ذٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِه۪ۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. ذٰلِكُمْ mübteda, تُوعَظُونَ بِه۪ۜ cümlesi haberdir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemine ve yüceliğine işaret eder.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İsm-i işarette tecessüm sanatı vardır. Aynı zamanda cümleleri birbirine bağlar.
Emirleri işaret eden ذٰلِكُمْ ‘de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Duhan/57, s. 190)
تُوعَظُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
ذٰلِكُمْ ‘de iltifat sanatı vardır. Gaibden muhataba dönülmüştür. Kefaretin önemi için bu sanat yapılmıştır.
İşaret zamirine bitişen ك veya كُمْ zamiri umum ifade eder.
Ayet metninde geçen تُوعَظُونَ fiilinin kökü olan الوعظ kelimesi içinde korkutma da olan vazgeçirme anlamındadır. Buna göre ayetin manası şöyle olur: Söz konusu çirkin fiili işlemekten yasaklandığınız şey budur. Burada bunun belirtilmesinden maksat, böyle bir hükmün verilmesinin amacının büyük bir sevaba vesile olan ve bunun simgesi olan köle azad etmekle sevap elde etmeniz değildir. Tersine, bundan amaç, sizlerin bu köleyi azad etmeyi gerekli kılan fiili yapmaktan yasaklanmanız ve engellenmenizdir. (Rûhu’l-Beyân, Âşûr)
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
وَ , stînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اَللّٰهُ mübteda, خَب۪يرٌ۟ haberidir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِمَا , ihtimam için amili olan خَب۪يرٌ ‘a takdim edilmiştir.
Mecrur mahaldeki mevsûl بِمَا haber olan خَب۪يرٌ ’e mütealliktir. Sılası olan تَعْمَلُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan خَب۪يرٌ۟ mübalağalı ismi fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. (Âşûr) Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Bu ayette ibda’ denilen pek çok sanatın bir arada bulunması söz konusudur. Birinci ayetin sonundaki kelimeyle bu ayetin son kelimesi yani خَب۪يرٌ ve بَص۪يرٌ arasında, vezin ve son harfler aynı olduğu için mütevazi seci vardır. غَفُورٌ ile خَب۪يرٌ arasında ise murassa seci vardır.
Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)