Mâide Sûresi 110. Ayet

اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ  ...

O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun.Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ hani
2 قَالَ demişti ki ق و ل
3 اللَّهُ Allah
4 يَا عِيسَى Îsa
5 ابْنَ oğlu ب ن ي
6 مَرْيَمَ Meryem
7 اذْكُرْ hatırla ذ ك ر
8 نِعْمَتِي ni’metimi ن ع م
9 عَلَيْكَ sana olan
10 وَعَلَىٰ ve olan
11 وَالِدَتِكَ annene و ل د
12 إِذْ hani
13 أَيَّدْتُكَ seni desteklemiştim ا ي د
14 بِرُوحِ Ruh ile ر و ح
15 الْقُدُسِ l-Kudüs ق د س
16 تُكَلِّمُ konuşuyordun ك ل م
17 النَّاسَ insanlarla ن و س
18 فِي
19 الْمَهْدِ beşikte iken م ه د
20 وَكَهْلًا ve yetişkin iken ك ه ل
21 وَإِذْ hani
22 عَلَّمْتُكَ sana öğrettim ع ل م
23 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
24 وَالْحِكْمَةَ ve hikmeti ح ك م
25 وَالتَّوْرَاةَ ve Tevrat’ı
26 وَالْإِنْجِيلَ ve İncil’i
27 وَإِذْ hani
28 تَخْلُقُ yaratıyor خ ل ق
29 مِنَ -dan
30 الطِّينِ çamur- ط ي ن
31 كَهَيْئَةِ şeklinde bir şey ه ي ا
32 الطَّيْرِ kuş ط ي ر
33 بِإِذْنِي benim iznimle ا ذ ن
34 فَتَنْفُخُ üflüyordun ن ف خ
35 فِيهَا içine
36 فَتَكُونُ oluyordu ك و ن
37 طَيْرًا kuş ط ي ر
38 بِإِذْنِي benim iznimle ا ذ ن
39 وَتُبْرِئُ ve iyileştiriyordun ب ر ا
40 الْأَكْمَهَ anadan doğma körü ك م ه
41 وَالْأَبْرَصَ ve alacalıyı ب ر ص
42 بِإِذْنِي benim iznimle ا ذ ن
43 وَإِذْ ve hani
44 تُخْرِجُ çıkarıyordun خ ر ج
45 الْمَوْتَىٰ ölüleri م و ت
46 بِإِذْنِي benim iznimle ا ذ ن
47 وَإِذْ ve hani
48 كَفَفْتُ savmıştım ك ف ف
49 بَنِي oğullarını ب ن ي
50 إِسْرَائِيلَ İsrail
51 عَنْكَ senden
52 إِذْ zaman
53 جِئْتَهُمْ sen onlara getirdiğin ج ي ا
54 بِالْبَيِّنَاتِ açık deliller ب ي ن
55 فَقَالَ demişti ق و ل
56 الَّذِينَ kimseler
57 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
58 مِنْهُمْ içlerinden
59 إِنْ
60 هَٰذَا bu
61 إِلَّا başka bir şey değil
62 سِحْرٌ bir büyüden س ح ر
63 مُبِينٌ apaçık ب ي ن
 

Kur’ân-ı Kerîm’de adı Îsâ İbn Meryem ve Mesîh olarak geçen Hz. Îsâ, Hz. Meryem’in oğludur; Allah’ın Meryem’e ilka ettiği kelimesidir (Nisâ 4/171). Kendisine İncil verilmiş (Hadîd 57/27) ve İsrâiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir (Saf 61/6; Hz. Îsâ hakkında geniş bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45; Nisâ 4/157-158).

 

 İslâm inancında Rûhulkudüs’ten maksat Cebrâil’dir. Bütün peygamberlerin bu melekle desteklenmesi söz konusu olmakla birlikte, Hz. Îsâ’nın dünyaya gelişinde Allah tarafından ona ayrı bir görev verilmiş olması dolayısıyla Hz. Îsâ konusunda Cebrâil’in vahiy meleği olmanın ötesinde özel bir önemi vardır (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/87, 253). Hıristiyanlar’da ise Rûhulkudüs inancı iki yönlüdür: Birincisi Hz. Îsâ’nın Hz. Meryem’den doğmasında ve bedene bürünmesinde etkili olan, diğeri âhir zamanda çıkacak olan Rûhulkudüs. İkincisine “Rûhulhak olan Rûhulkudüs” derler. Esasen bu bir “son peygamber” inancıdır; fakat hıristiyanlar bunun Hz. Muhammed olduğunu kabul etmekten kaçınmışlardır (Elmalılı, III, 1841; Yuhanna İncili’ndeki “hakikat ruhu” ve “Rûhulkudüs” ile ilgili ifadeler için bk. 14/15-16, 26, 15/26, 16/13; bu konuda bilgi ve değerlendirme için bk. Mehmet Aydın, “Faraklit”, DİA, XII, 165-166).

 Hz. Îsâ’nın beşikte iken konuşması olağan üstü bir olay olmakla beraber, yetişkinlik çağında konuşması doğal bir durum olduğu halde âyet-i kerîmede bunun da söz konusu edilmesinin sebebi hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır (bk. Âl-i İmrân 3/46). Müfessirlerin genel kanısına göre, “yazma” diye çevirdiğimiz “kitâb” kelimesiyle kastedilen anlam, Hz. Îsâ’ya “yazı yazma”nın öğretilecek olmasıdır (Râzî, VIII, 54). Bazı müfessirler bunu genel olarak “ilâhî kitaplar” şeklinde açıklamışlardır (Kåsımî, IV, 846). Burada Allah tarafından indirilen fakat belirli olmayan bir kitaba işaret bulunduğu yorumuna değinen İbn Atıyye bunun dayanaktan yoksun bir iddia olduğunu kaydeder (I, 438; “Tevrat” ve “İncil” hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/3-4; “hikmet” hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269).

 Hz. Îsâ tarafından gösterilmekte olduğu bildirilen mûcizelerin Hz. Îsâ’nın muhatapları açısından önem taşımasının yanı sıra, daha sonra Hıristiyanlık’ta bunlara bağlanan sonuçlar bu dinin mensuplarını ona tanrılık izâfe etmek gibi tehlikeli bir mecraya sevketmiş olduğundan gerek burada gerekse Âl-i İmrân sûresinde, bunların yüce Allah’ın iznine bağlı olduğuna sık sık dikkat çekilmiştir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/49).

 Hz. Îsâ’nın ilâhî vahyi tebliğ etmesi karşısında İsrâiloğulları ona saygı duyup destek vermek şöyle dursun, tuzak kurup hayatına kastetmek istemişlerdi. Bunu farkeden Hz. Îsâ kendisine sadakatle bağlanıp destek verecek bir çekirdek kadro ile (havâriler) tebliğ faaliyetini sürdürmeye çalıştı (yahudilerin tutumu ve Hz. Îsâ’nın havârileri hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45, 52-54).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 360-361   

 

كَهْل Saçına aklık ya da kırlık düşen kimsedir. Yani orta yaşlı demektir.  (Müfredat)  Kuran’ı Kerim’de sadece bu ayette geçtiği kalıpta ve yalnızca 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli küheylandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

طِين Birbirine karıştırılmış toprak ve sudur (çamur). Bazen suyun etkisi gitse bile kalan toprak  böyle isimlendirilebilmektedir. (Müfredat)  Kuran’ı Kerim’de sadece طِين şeklinde 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tıynet (yaratılış, huy), titandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

تَقْدِيس, İlahi temizlemedir,  gözle görülen necaseti giderme anlamına gelen  تَطْهِير den daha üstündür. Kuran-ı Kerim’de Cebrail (as) için zikredilen Ruhu-l Kuds ifadesi nefislerimizi kendileriyle pakladığı Kuran, hikmet ve ilahi feyzi indirmiş olması itibarıyladır.  (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kutsal, Kudüs, mukaddes ve takdisdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

طير tayera: الطَّائِر Havada uçan, yolculuk eden bütün kanatlılardır. تَطَيَّرَ  fiili kuşları uğurlu saymak anlamına gelirken daha sonra uğurlu ve uğursuz sayılan her türlü şeyle ilgili kullanılmıştır. (Yasin/18)  (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 29 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)  Türkçede kullanılan şekli tayyaredir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ

 

Zaman zarfı  اِذْ,  takdiri أذكر  olan mahzuf fiilin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. Mekulü’l-kavli  يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

يَا  nida harfidir.  ع۪يسٰٓى  münadadır. Müfred alem olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. ابْنِ  kelimesi  ع۪يسَى ’nın sıfatı veya bedeli olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. مَرْيَمَ  muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. Nidanın cevabı  اذْكُرْ نِعْمَت۪ي ’dur.  

اذْكُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. نِعْمَت۪ي  mef‘ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim  يَ ’sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلَيْكَ  car mecruru  نِعْمَت۪ي ’nin mahzuf haline mütealliktir. عَلٰى وَالِدَتِكَ  atıf harfi  وَ ’la  عَلَيْكَ’ye matuftur. 

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَالِدَتِ  kelimesi sülâsî mücerredi  ولد  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ


اِذْ  zaman zarfı olup  نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir.  اَيَّدْتُكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَيَّدْتُكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِرُوحِ الْقُدُسِ  car mecruru  اَيَّدْتُكَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْقُدُسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. تُكَلِّمُ النَّاسَ  cümlesi,  اَيَّدْتُكَ ‘deki  كَ ’nin hali olarak mahallen mansubdur.

تُكَلِّمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  النَّاسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْمَهْدِ  car mecruru  تُكَلِّمُ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri;  صغيرا (Küçükken) şeklindedir.  كَهْلًاۚ  atıf harfi  وَ  ile mahzuf hale mütealliktir.

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تُكَلِّمُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi كلم ’dir. 

اَيَّدْتُكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  أيد ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.  

كَهْلًاۚ  kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


  وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ 


اِذْ  zaman zarfı, atıf harfi وَ  ile birinci  اِذْ ‘e matuf olup  نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir.  عَلَّمْتُكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَلَّمْتُكَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ  kelimeleri atıf harfi  وَ ’la  الْكِتَابَ ’ye matuftur.

عَلَّمْتُكَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم’dir. 


وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ


اِذْ  zaman zarfı, atıf harfi وَ  ile birinci  اِذْ ‘e matuf olup  نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir. تَخْلُقُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تَخْلُقُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. مِنَ الطّ۪ينِ  car mecruru  تَخْلُقُ  fiiline mütealliktir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل  manasındadır.  تَخْلُقُ  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen  mansubdur. Aynı zamanda muzaftır. الطَّيْرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِاِذْن۪ي  car mecruru  تَخْلُقُ   fiiline mütealliktir.

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَنْفُخُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  ف۪يهَا  car mecruru  تَنْفُخُ  fiiline mütealliktir. تَكُونُ  atıf harfi  فَ  ile  تَخْلُقُ  fiiline matuftur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

تَكُونُ  nakıs, damme ile merfû muzari fiildir. تَكُونُ  ’nin ismi, müstetir olup takdiri هى ’dir.  طَيْرًا  kelimesi  تَكُونُ ’nun haberi olup fetha ile mansubdur.

بِاِذْن۪ي  car mecruru  طَيْرًا ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir. Aynı zamanda muzaftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تُبْرِئُ  fiili atıf harfi  وَ  ile  تَخْلُقُ  fiiline matuftur. 

تُبْرِئُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. الْاَكْمَهَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْاَبْرَصَ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

بِاِذْن۪ي  car mecruru  تُبْرِئُ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُبْرِئُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi  برأ ’dir. 

İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.   

 وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ 

 

اِذْ  zaman zarfı, atıf harfi وَ  ile birinci  اِذْ ‘e matuf olup  نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir. تُخْرِجُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُخْرِجُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  الْمَوْتٰى  mef’ûlu bih olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

بِاِذْن۪ي  car mecruru  تُخْرِجُ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تُخْرِجُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ‘dir.


  وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ

 

اِذْ  zaman zarfı, atıf harfi وَ  ile birinci  اِذْ ‘e matuf olup  نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir. كَفَفْتُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَفَفْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. بَن۪ٓي mef’ûlun bih olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ى dir. İzafetten dolayı  ن  harfi mahzuftur.  اِسْرَٓاء۪يلَ  muzâfun ileyh olup, gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır.  عَنْكَ  car mecruru  كَفَفْتُ  fiiline mütealliktir.

اِذْ  zaman zarfı olup  كَفَفْتُ  fiiline mütealliktir.  جِئْتَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جِئْتَهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِالْبَيِّنَاتِ  car mecruru  جِئْتَهُمْ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir.  

فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا مِنْهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهُمْ  car mecruru  كَفَرُوا ’deki failin mahzuf haline mütealliktir.

اِنْ  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  سِحْرٌ  haber olup damme ile merfûdur.  مُب۪ينٌ  kelimesi  سِحْرٌ ’un sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مُب۪ينٌ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. 

 

اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

اِذْ  zaman zarfı, takdiri  اذكر (Hatırla, an) olan mahzuf fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Müsnedün ileyhin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve örnek verme amacına matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهَ  isminin zikri tecrîd sanatıdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ  cümlesi, nida üslubunda talebi inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Hz.İsa’nın hatırlaması istenen nimetlerin kendisine ve annesine şeklinde açıklanması taksim sanatıdır.

Veciz ifade kastına matuf  نِعْمَتِيَ  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  نِعْمَتِ , tazim ve şeref kazanmıştır.

Ayetin başındaki ism-i celâlden  نِعْمَت۪ي ‘yle mütekellim zamirine geçişte iltifat sanatı vardır.

عَلَيْكَ ‘ye matuf olan  عَلٰى وَالِدَتِكَۢ  car-mecrurunun atıf sebebi temâsüldür.

وَالِدَتِكَۢ  izafeti de muzâfın şanı içindir.

Mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

…اِذْ قَالَ اللّٰهُ  ibaresinde ahirette gerçekleşecek bir olayın muzari yerine mazi ile anlatılması muktezâ-i halin hilafına kelamdır. İki nükteyi içerir: 

1. İleride bu hitabın muhakkak olacağından dolayı kesinlik ifadesi 

2. İlahi kelamın ezeli olduğuna, Allah’a nispet edilen fiillerde zamanın söz konusu olmadığına işaret eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an) 

Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, daha önce geçtiği gibi mehabeti arttırmak içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ  cümlesine dahil olan  اِذْ  zaman zarfı, نِعْمَت۪ي ’ye mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan  اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. 

تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ  cümlesi  اَيَّدْتُكَ ‘deki mef’ûlun halidir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فِي الْمَهْدِ  car mecruru  تُكَلِّمُ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri;  صغيرا (Küçükken) şeklindedir.

كَهْلًاۚ , tezayüf nedeniyle  الْمَهْدِ ‘ye atfedilmiştir. 

الْمَهْدِ - كَهْلًاۚ  kelimeleri arasında tıbak-ı hafî sanatı vardır.

Bu istinaf cümlesi, İsa’nın nasıl desteklendiğini bildirir. İsa’nın yetişkin iken konuşması bir mucize olmadığı halde bahse konu edilmesi, onun her iki haldeki konuşmasının, aynı tertip ve düzen üzere (a’lâ nesak li vahid), mükemmel bir akıl (kemal-akl), sağlam bir re’y ve tedbir ve garip bir üslup ile sadır olduğunu beyan etmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ayette ruhtan hangi mana murad edilirse edilsin bu ruh, İsa ile annesine büyük bir ilahî nimettir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


  وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ

 

اِذْ  zaman zarfı, önceki zaman zarfına matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan  عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. 

الْكِتَابَ - الْحِكْمَةَ - التَّوْرٰيةَ - الْاِنْج۪يلَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Kitap ve hikmetten sonra İncil ve Tevrat’ın zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır.

Bazı müfessirler kitap ve hikmetin; aklî ve ilmî bir şekilde gerçeğe ulaşma yolları ya da genel olarak vahiy, doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti olduğu görüşündedir.

Burada kitap ve hikmetten murad, kitap ve hikmet cinsidir. Buna göre Tevrat ile İncil de kitap ve hikmet kapsamı içinde olduğuna göre ayrıca zikredilmeleri, onların şerefini göstermek içindir. Diğer bir görüşe göre ise burada kitaptan murad, okuyup yazmaktır. Hikmetten murad da muhkem ve doğru kelamdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)


وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ


اِذْ  zaman zarfı, önceki zaman zarfına matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan  تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Muzari fiil, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade etmiştir.

كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ  izafetine dahil olan  كَ  teşbih harfi, misli manasında mef’ûldür.

Aynı üsluptaki  فَتَنْفُخُ ف۪يهَا  cümlesi,... تَخْلُقُ ‘ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.  

فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي  cümlesi atıf harfi  فَ  ile  فَتَنْفُخُ ف۪يهَا  cümlesine atfedilmiştir. Nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

بِاِذْن۪ي  car-mecruru, طَيْراً ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪ي  cümlesi, …  تَخْلُقُ  cümlesine  وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Birbirine temasül nedeniyle atfedilen  الْاَكْمَهَ - الْاَبْرَصَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Veciz ifade kastına matuf  بِاِذْن۪ي  izafetinde, Allah Teâlâ’ya  ait zamire muzâf olan اِذْن۪ , tazim ve şeref kazanmıştır. 

بِاِذْن۪ي  car-mecruru, وَتُبْرِئُ ’nun failinden mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Burada  تَخْلُقُ  [yaratma], sebeplere başvurma anlamındadır. Yaratmak hakikatte Allah Teâlâ’ya aittir. Fakat sebeplere baş vurulması halinde bunun İsa’nın (a.s.) eliyle ortaya çıkması da elbette mümkündür. Nitekim  فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْن۪ي   [Ona üflüyordun da iznimle o hemen bir kuş oluyordu.] ifadesi de bunu bildirir. Ayette kuşun tekevvünü ifadesinde de  بِاِذْن۪ي  [Benim iznimle]’nin tekrar edilmesi, gerek tasvirin, gerekse üflemenin ayrı ayrı birer büyük ve harika iş olup ancak Allah Teâlâ’nın izniyle gerçekleşebileceklerine dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s- Selîm)


 وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ

 

اِذْ  zaman zarfı, önceki zaman zarfına matuftur.  تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِاِذْن۪ي  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan mütekellim zamirine muzâf olan  اِذْن۪ , şan ve şeref kazanmıştır.

بِاِذْن۪ي  car-mecruru, تُخْرِجُ ’nun failinden mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

بِاِذْن۪ي  ibaresinin ayette dört kez gelerek tekrarlanması, İsa peygamberin ilâh olmadığını vurgular. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Bu ayetin dört yerinde  بِاِذْن۪يۚ  [Benim iznimle] ifadesinin tekrar edilmesi, hakkın tespitine önem verildiği içindir. Çünkü o harikalar, İsa (a.s.) tarafından yaratılmış değildir. Fakat Allah Teâlâ, o mucizeleri ona tahsis ettiği bir nimet olarak onun eliyle göstermiştir. Âl-i İmran Suresinde iki kere zikredilmesi, oranın haber verme makamı olmasındandır. Burası ise nimetleri tatma makamıdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Bu cümlenin başında  اِذْ  [hani]  kelimesi tekrar edilmiştir. Çünkü ölüleri, - özellikle çürüdükten sonra - mezarlarından çıkarıp hayata döndürmek, hatırlatılmaya layık pek açık bir mucize ve büyük bir nimettir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ

 

اِذْ  zaman zarfı, önceki zaman zarfına matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam olan  كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. 

ابْنَ - بَن۪ٓي  ve  مُب۪ينٌ - بِالْبَيِّنَاتِ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ  cümlesine dahil olan  اِذْ  zaman zarfı, كَفَفْتُ  fiiline mütealliktir. Muzafun ileyh olan cümle müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin sonunda müştakı zikredilen  بِالْبَيِّنَاتِ  kelimesinde irsâd sanatı vardır. 

Geldi manasındaki  جاء  fiili   بِ  harfiyle kullanıldığında getirdi anlamına gelir. 

Nimetlerin önemine vurgu yapmak için her cümlenin başında zikredilen zaman zarfı اِذْ  ‘in tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Hz.İsa'ya verilen nimetlerin sıralanmasında taksim sanatı vardır.

اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ  [Kendilerine apaçık mucizeler getirdiğin zaman…]  ifadesi ile yukarıda geçen mucizelerin kastedilmiş olması muhtemeldir. Buna göre الْبَيِّنَاتِ  kelimesinin başındaki elif lâm, “ahd” (malum manası) ifade eder. Bunun, beyyinat cinsini ifade eden (yani cins için olan) elif-lâm olması da muhtemeldir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)

 

فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ

فَ  istînâfiyyedir. 

Müspet mazi fiil sıygasında lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا مِنْهُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

مِنْهُمْ  car-mecruru,  كَفَرُوا ’nun failinden mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümleye dahil olan  اِنْ  nefy, اِلَّا  istisna harfidir. 

هٰذَٓا  mübteda,  سِحْرٌ  haberdir.  اِنْ  ve اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. هٰذَٓا  maksur/mevsûf,  سِحْرٌ  maksurun aleyh/sıfat, olmak üzere, kasrı mevsuf ales sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.  

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, mütekellimin amacının, müşarun ileyhi tahkir olduğunu gösterir. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi net bir şekilde gösterip onu göz önüne koymuştur. İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden  هٰذَٓا  ile vahye işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesinin kasırla tekit edilmesi sebebiyle bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

مُب۪ينٌ  kelimesi  سِحْرٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُب۪ينٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

مُب۪ينٌ - الْبَيِّنَاتِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مُب۪ينٌ  kelimesi  أبانَ  fiilinden ism-i fail kalıbındadır ve  بانَ  fiilinin manasını mübalağalı olarak ifade eder. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Yasin/60) 

اِذْ  zaman zarfı, önceki zaman zarfına matuftur.  تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بِاِذْن۪ي  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan mütekellim zamirine muzâf olan  اِذْن۪ , şan ve şeref kazanmıştır.

بِاِذْن۪ي  car-mecruru, تُخْرِجُ ’nun failinden mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

بِاِذْن۪ي  ibaresinin ayette dört kez gelerek tekrarlanması, İsa peygamberin ilâh olmadığını vurgular. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Bu ayetin dört yerinde  بِاِذْن۪يۚ  [Benim iznimle] ifadesinin tekrar edilmesi, hakkın tespitine önem verildiği içindir. Çünkü o harikalar, İsa (a.s.) tarafından yaratılmış değildir. Fakat Allah Teâlâ, o mucizeleri ona tahsis ettiği bir nimet olarak onun eliyle göstermiştir. Âl-i İmran Suresinde iki kere zikredilmesi, oranın haber verme makamı olmasındandır. Burası ise nimetleri tatma makamıdır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Bu cümlenin başında  اِذْ  [hani]  kelimesi tekrar edilmiştir. Çünkü ölüleri, - özellikle çürüdükten sonra - mezarlarından çıkarıp hayata döndürmek, hatırlatılmaya layık pek açık bir mucize ve büyük bir nimettir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)