اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟ ٧٦
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | kimseler |
|
2 | امَنُوا | inanan(lar) |
|
3 | يُقَاتِلُونَ | savaşırlar |
|
4 | فِي |
|
|
5 | سَبِيلِ | yolunda |
|
6 | اللَّهِ | Allah |
|
7 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
8 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
9 | يُقَاتِلُونَ | savaşırlar |
|
10 | فِي |
|
|
11 | سَبِيلِ | yolunda |
|
12 | الطَّاغُوتِ | tağut |
|
13 | فَقَاتِلُوا | o halde savaşın |
|
14 | أَوْلِيَاءَ | dostlarıyle |
|
15 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
16 | إِنَّ | şüphesiz |
|
17 | كَيْدَ | hilesi |
|
18 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
19 | كَانَ |
|
|
20 | ضَعِيفًا | zayıftır |
|
Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten sonra da Mekke müşrikleri onların peşini bırakmamış, bazan başka kabileler ve Medineli bir kısım yahudilerle iş birliği yaparak Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını yapmış, yeni dinin sâliklerini hicret yurtlarında yok etmek istemişlerdi. Ancak bu amaçlarına ulaşamadılar ve hicrî 6. yılda Hudeybiye Antlaşması’nı yapmaya mecbur kaldılar. Bu antlaşmanın bir maddesine göre bundan sonra müslüman olup Mekke’den kaçanlar iade edilecekti. Böylece hicret imkânı bulamayan müslümanlarla bu madde gereği iade edilen müslümanlar, bunların eşleri ve çocukları Mekke’de kaldılar, müşriklerin çeşitli zulüm ve baskıları altında yaşamaya devam ettiler. Bu müminler, işkence ve baskı dayanılamaz hale geldikçe Allah’a yalvarıyor ve bir kurtarıcı göndermesini istiyorlardı. Âyetler bunların dua ve niyazlarına bir cevap olmakla beraber anılan tarihî ilişkiyi aşan boyutları da vardır; çünkü savaş nerede ise insanlıkla yaşıttır. İdam cezasını kaldırarak suçsuz, günahsız insanların hayat hakkını korumak nasıl mümkün olmazsa savaşı kaldırarak, yok ederek, hesap dışı tutarak barışı ve uluslararası ilişkilerde adaleti sağlamak da öyle mümkün değildir. Yapılması gereken, savaşın hukukî ve ahlâkî amaçlarını belirlemek ve onu bu amaçtan saptırmamaktır. Savaşla ilgili âyetlere bakıldığında İslâm’ın, ancak zulmü, din yüzünden baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Bu âyetlerden burada gördüğümüz ikisi, savaşın iki önemli amacını ortaya koymaktadır: a) Allah rızâsını elde etmek, b) Zulmü engelleyip adaleti sağlamak. “Allah rızâsı” da fayda bakımından kullara dönmektedir. Allah Teâlâ’nın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından, O’nun rızâsı için savaşmak, kullarının yararı, din ve vicdan hürriyetinin temini için savaşmaktır. Allah mutlak âdil olduğu ve zerre kadar zulme razı olmadığından “Allah rızâsı için savaşmak” adalet, hukuk ve hakkaniyet uğrunda savaşmaktır. Allah’a ve hak dine inanmayanların da bir tanrıları, baş eğdikleri, itaat ettikleri –maddî, mânevî– bir önderleri olacaktır. Bu önderler Kur’ân’a göre tâguttur, şeytanlardır. Bunlara tâbi olanların savaş amaçları ise hukuk ve adaletin gerçekleşmesi değil, egoizmin tatminidir, zulüm, baskı ve sömürüdür.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 95-96
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. يُقَاتِلُونَ cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُقَاتِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلُونَ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰمَنُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil ifâl babındadır. Sülâsîsi أمن ’dır.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
يُقَاتِلُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. يُقَاتِلُونَ cümlesi, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُقَاتِلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلُونَ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الطَّاغُوتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم مؤمنين فقاتلوا (Eğer müminseniz o halde savaşın.) şeklindedir.
قَاتِلُٓوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اَوْلِيَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الشَّيْطَانِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَاتِلُٓوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَيْدَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الشَّيْطَانِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. كَانَ ’nin dâhil olduğu cümle اِنَّ ’nin haberi olup mahallen merfûdur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. ضَع۪يفًا۟ kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الَّذ۪ينَ mübteda, يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ haberdir.
Mübteda konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesi, haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafetinde lafzâ-i celâle muzâf olması سَب۪يلِ için tazim ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrihî istiare vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.
İkinci ism-i mevsûl tezat sebebiyle وَ ‘ la birincisine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الَّذ۪ينَ mübteda, يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ haberdir.
Mübteda konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ cümlesi, haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiiller, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil, bu özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesiyle يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰمَنُوا - كَفَرُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.
Burada taksim sanatı vardır. İnsanların iki kısım olduğu ve her birinin yaptıkları ifade edilmiştir. Bu cümlelerde altılı mukabele vardır.
İman eden ve küfredenlerin ism-i mevsûlun sılası şeklinde ifade edilmesi bunların herkes tarafından bilindiğine işaret eder.
فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ
فَ , mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Cevap olan قَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takdiri, … إن كنتم مؤمنين (Eğer müminseniz ...) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قَاتِلُٓوا - يُقَاتِلُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الشَّيْطَانِۚ - الطَّاغُوتِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِ izafeti, muzâfın tahkiri içindir.
اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
Ayetin ta’liliyye olarak gelen son cümlesinin fasıl sebebi, şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi sebebiyle tekit ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
Müsned olan كَانَ ضَع۪يفاً۟ cümlesi, nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَيْدَ الشَّيْطَانِ izafeti muzâf için tahkir ifade eder.
الَّذ۪ينَ - ف۪ي - سَب۪يلِ - يُقَاتِلُونَ - الشَّيْطَانِۚ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Yusuf Suresi 28. ayette إِنَّ كَیۡدَكُنَّ عَظِیمࣱ şeklinde kadınların hilesinin büyük, burada ise şeytanın hilesinin zayıf olduğu ifade edilmiştir.
Şeytanın hilesinin zayıf olması müminleri savaşa teşvik eder. Bu son cümlenin melzûmu Allah'ın yardımının kuvvetli olduğu manasıdır.