فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً ٧٤
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلْيُقَاتِلْ | savaşsınlar |
|
2 | فِي |
|
|
3 | سَبِيلِ | yolunda |
|
4 | اللَّهِ | Allah |
|
5 | الَّذِينَ | kimseler |
|
6 | يَشْرُونَ | satan(lar) |
|
7 | الْحَيَاةَ | hayatını |
|
8 | الدُّنْيَا | dünya |
|
9 | بِالْاخِرَةِ | ahireti karşılığında |
|
10 | وَمَنْ | ve kim |
|
11 | يُقَاتِلْ | savaşır da |
|
12 | فِي |
|
|
13 | سَبِيلِ | yolunda |
|
14 | اللَّهِ | Allah |
|
15 | فَيُقْتَلْ | öldürülür |
|
16 | أَوْ | veya |
|
17 | يَغْلِبْ | galib gelirse |
|
18 | فَسَوْفَ | yakında |
|
19 | نُؤْتِيهِ | biz ona vereceğiz |
|
20 | أَجْرًا | bir mükafat |
|
21 | عَظِيمًا | büyük |
|
Allah’a ve âhirete hakkıyla iman etmiş olanların fayda-zarar, kazanç kayıp hesapları dünya hayatıyla sınırlı değildir. Allah rızâsı ve ebedî hayat daima hesaba dahildir, dahil olmanın da ötesinde terazide ağır basmaktadır. Ölçüsünde, tercihinde, değerlendirmesinde Allah rızâsı ve âhiret menfaati ağır basan, âhiretini dünyasına değil, dünyasını –gerektiğinde– âhiretine feda eden müminler, Kur’ân dilinde “dünya hayatını âhiret karşılığında satanlar” yani dünyayı verip âhireti satın alanlardır. Allah emri olan savaş bu ölçüye vurulduğunda çıkacak sonuç âyette şöyle tasvir edilmektedir: Savaşa giren ya zafer kazanır veya yenilir ve şehid olur. Her iki durumda da âhireti tercih eden mümin kazançlıdır. Çünkü Allah savaşıp galip gelenlere de şehid olanlara da büyük mükâfatlar vermektedir. Rağbet edilmesi gereken de işte bu mükâfattır.
Kaynak : Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 94-95
فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. ل, emir lam’ıdır. يُقَاتِلْ sükun ile meczum muzari fiildir. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
يَشْرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. الْحَيٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ ’nin sıfatı olup, elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. بِالْاٰخِرَةِ car mecruru يَشْرُونَ fiiline mütealliktir.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُقَاتِلْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الدُّنْيَا kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً
وَ istînâfiyyedir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevap cümlesi, mübteda مَنۡ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يُقَاتِلْ şart fiili olup, sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلْ fiiline veya ism-i mevsûlün mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يُقْتَلْ atıf harfi فَ ile şart fiiline matuftur.
يُقْتَلْ şart fiili olup, sükun ile meczum meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. اَوْ atıf harfi tahyir / tercih ifade eder. يَغْلِبْ fiili atıf harfi اَوْ ’ile يُقَاتِلْ ‘e matuftur.
فَ atıf harfi olup tef’riiyyedir. سَوْفَ gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif -erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid-vurgu olurlar.
نُؤْت۪يهِ fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هِ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَجْرًا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَظ۪يمًا kelimesi اَجْرًا ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
(اَوْ): Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُقَاتِلْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُؤْت۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
عَظ۪يمًا kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ
فَ istînâfiyyedir.
لْ gaibe emir içindir. Ayet emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. ف۪ي سَب۪يلِ car mecruru يُقَاتِلْ fiiline mütealliktir.
Faili konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsul الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi, bu kişilerin tanınan, bilinen kişiler olduğuna işaret ederek onlara tazim ifade eder.
يَشْرُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)
الدُّنْيَا - الْحَيٰوةَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafetinde lafzâ-i celâle muzâf olması سَب۪يلِ için tazim ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
[Dünyaya karşılık ahireti satın almak] ibaresinde istiare vardır. Satmak, değiştirmek manasındadır.
Ayetteki, يَشْرُونَ kelimesi, “satın alırlar” manasınadır. Bu görüşte olanlar şöyle derler: Bu ayetin muhatapları, Uhud Savaşı’ndan geri durup katılmayan münafıklardır. Buna göre ayetin manası; “Dünya hayatını ahirete tercih eden o kimseler savaşsınlar.” şeklinde olur. Bu manaya göre ayette şöyle takdir edilmesi gereken bir hazif vardır: “İslam ve iman gerçekleşmeden önce İslam ahkâmının gerektirdiği şeylerin meydana gelmesi imkânsız olduğu için (ey münafıklar) önce iman edin, sonra da savaşın.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً
وَ istînâfiyyedir. Şart üslubunda gelen terkipte مَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesi, şarttır. مَنْ şart ismi mübteda, müspet muzari fiil sıygasındaki يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesi, mübtedanın haberidir.
Müsned muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam şeklinde gelmiştir. Muzari fiil cümleye hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
فَيُقْتَلْ cümlesi atıf harfi فَ ile şart cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Yine aynı üslupta gelen يَغْلِبْ cümlesi atıf harfi اَوْ ile şart cümlesine atfedilmiştir.
فَ karinesiyle gelen فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً cümlesi, سَوْفَ ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
س lafzı ile dünyada gerçekleşecek olayları, سوف lafzı ile ise, ahirette gerçekleşecek olayları ifade etmek için kullanıldığı belirtilmiştir. (Necmettin Çalışkan, Abdurrahman Hasan Habenneke El-Meydânî Ve Tefsîri)
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil şart üslubundaki terkip, faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
عَظ۪يمًا kelimesi اَجْرًا için sıfattır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
يَغْلِبْ - يُقَاتِلْ - لْيُقَاتِلْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
يُقَاتِلْ - لْيُقَاتِلْ arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ifadesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ sözünden sonra Allah ismi yerine zamirle نُؤْت۪يهِ gelerek iltifat yapılmıştır.
اَجْرًا ’ deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.
فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا [Büyük ecir vereceğiz.] sözünde istiare vardır. Allah yolunda savaşanlar, ücretle çalışan işçilere benzetilmiştir. Câmi’, yaptığının karşılığını kesin alacak olmasıdır.
Ayet-i kerimenin öldürülürse veya öldürürse şeklinde tam mukabele olarak değil de öldürülürse veya galip gelirse şeklinde gelmesi Allah yolunda olsa bile öldürme fiilini kullanmanın hoş görülmemesi dolayısıyladır.