وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً ٥
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تُؤْتُوا | vermeyin |
|
3 | السُّفَهَاءَ | aklı ermezlere |
|
4 | أَمْوَالَكُمُ | mallarınızı |
|
5 | الَّتِي | ki |
|
6 | جَعَلَ | yapmıştır |
|
7 | اللَّهُ | Allah |
|
8 | لَكُمْ | sizin için |
|
9 | قِيَامًا | bir geçim kaynağı |
|
10 | وَارْزُقُوهُمْ | ve onları besleyin |
|
11 | فِيهَا | onunla |
|
12 | وَاكْسُوهُمْ | ve giydirin |
|
13 | وَقُولُوا | ve söyleyin |
|
14 | لَهُمْ | onlara |
|
15 | قَوْلًا | söz |
|
16 | مَعْرُوفًا | güzel |
|
Kesev كسو kökünden ألكِسَاء ve ألكِسْوَة kelimeleri türetilmiş olup elbise demektir. Bu kökün iki formu كَسا giydirdi, إكْتَسَى ise giyindi şeklindedir. (Müfredat) Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam beş kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçe'de kullanılan şekilleri kisve ve kispettir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُؤْتُوا fiili ن ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. السُّفَهَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَمْوَالَكُمُ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl اَمْوَالَكُمُ ‘un sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. لَكُمْ car mecruru قِيَامًا ’in mahzuf haline mütealliktir.
جَعَلَ fiilinin birinci mef’ûlu mahzuftur. Takdiri, جعلها şeklindedir. قِيَامًا ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَعَلَ değiştirme anlamında kalp fiillerindendir.
وَ atıf harfidir. ارْزُقُوهُمْ fiili ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ف۪يهَا car mecruru ارْزُقُوهُمْ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. اكْسُوهُمْ fiili ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. قُولُوا fiili ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru قُولُوا fiiline mütealliktir.
قَوْلًا mef’ûlun bih veya mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. مَعْرُوفًا kelimesi قَوْلًا ‘in sıfatı olup fetha ile masubdur.
Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُؤْتُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
السُّفَهَٓاءَ kelimesi فعلاء vezninde sıfatı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَعْرُوفًا kelimesi, sülâsi mücerredi عرف olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki … وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan menfî sıygaya iltifat sanatı vardır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اَمْوَالَكُمُ için sıfat olan has ism-i mevsûl الَّت۪ي ’nin sıla cümlesi جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَامًا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İki mef’ûle müteaddi olan جَعَلَ fiilinin ilk mef’ûlü mahzuftur. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. İkinci mef’ûl olan قِيَامًا ‘in mahzuf mukaddem haline müteallik olan car-mecrur لَكُمْ , mef’ûle ihtimam için takdim edilmiştir. İlk mef’ûlün ve halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
قِيَامًا ‘deki nekrelik tazim ifade eder. قياما kelimesi ya mastardır ya da قائم şeklindeki ism-i failin çoğuludur. İsm-i fail vezninde kabul edilirse bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. Ayet-i kerimede geçen sefihlerin, yetim olup temyiz yaşına gelmemiş çocuklar yani aklı ermeyenler olduğu söylenmiştir.
Burada mallar için اَمْوَالَكُمُ [sizin mallarınız] buyurulmuştur. Tasarrufta bulunma yetkisi onlara ait olduğu için sebebe isnad kabilinden mecaz-ı mürseldir.
السُّفَهَٓاءَ [Aklı ermeyenler] mallarını saçıp savuranlar, gereksiz yere harcayanlar, düzgün harcamaya, geliştirmeye ve çekip çevirmeye gücü yetmeyenlerdir. Ayetteki وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ [mallarınızı vermeyin] hitabı velileredir. Mal, velilerin değil, velisi bulundukları kişilerin olduğu halde velilere nispet edilmesinin sebebi, insanların geçimlerini o mal vesilesiyle yoluna koymalarıdır. (Zemahşeri, Keşşâf’ An Hakâ’ikı Ğavâmidı’t-Tenzîl Ve ‘Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vucûhi’t-Te’vîl)
Bu kimseler hakkında kullanılan sefihlik, zem ve kınama ifade eden bir sıfat değildir. Bu, Allah Teâlâ’ya isyan manasını ifade etmez. Onlar, sadece akıllarının azlığı, malı muhafaza etme hususunda temyiz kabiliyetlerinin yetersizliğinden dolayı “sefih” diye adlandırılmışlardır.
Cenab-ı Hakk’ın “mallarınızı…” sözünden anlaşılan mefhumun dışına çıkan başka bir mefhum da bulunmaktadır. Durum böyle olunca bu lafzı, lafzın her ikisi arasında müşterek bir manayı ifade etmiş olması bakımından hem hakiki hem de mecazî manaya hamletmenin uzak bir ihtimal olmadığını söylememiz mümkündür. Mal, ayakta durabilmenin ve müstakil olarak yaşayabilmenin sebebi olunca Cenâb-ı Hak onu, mübalağa yoluyla, “müsebbeb” (netice)’in ismini “sebeb”e ıtlak ederek adlandırmıştır. Yani “Bu mal, sizin ayakta durabilmenizin ve hayatınızı sürdürebilmenizin bizzat kendisidir.” demektir.(Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l - Gayb)
Bu; surede zikredilen hükümlerin üçüncü çeşididir.
Bu ayetin, önceki ayetlerle ilgisi şu şekildedir: Sanki Cenâb-ı Hak şöyle demektedir: “Ben, yetimlere mallarını, kadınlara da mihirlerini vermenizi emrettim. Bunu, onlar akil baliğ ve mallarını koruyabilecek bir halde oldukları zaman size emrediyorum. Fakat onlar akıllı veya balğ olmazlarsa veyahut da akil-baliğ oldukları halde müsrif bir sefih olurlarsa onlara bu halleri zail oluncaya kadar mallarını vermeyip elinizde tutunuz. Bütün bunlardan maksat ise zayıf ve aciz kimselerin mallarını koruma hususundaki ihtiyattır.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l -Gayb)
Hitab, yetimlerin velilerinedir. Veliler, mallarını saçıp savuracak yetimlere, zayi etmemeleri için mallarını vermekten nehyolunuyor. Daha açık bir deyişle sanki şöyle buyuruluyor:
“Ey veliler, tebzir ehli, savurgan, aklı ermez yetimlere, hayatlarının güvencesi olan mallarını teslim ederek onu zayi etmelerine göz yummayın. Zira malları zayi olursa kendileri de zayi olur. O mallarla onları besleyin, giydirin; mallarını muattal bırakmayıp ticarette işleterek ondan kazanç sağlamak suretiyle yiyecek ve giyecekleri için onu sürekli bir kaynak haline getirin ki onların nafakaları ana maldan değil, fakat kârdan karşılansın.” (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاًمَعْرُوفاً
Cümle, atıf harfi وَ ‘la … لَا تُؤْتُوا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfî sıygadan müspet sıygaya iltifat sanatı vardır.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşaî olmak bakımından ittifak vardır.
Aynı üsluptaki وَاكْسُوهُمْ ve وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا cümleleri atıf harfi وَ ile وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Son cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur لَهُمْ , ihtimam için, mef’ûl olan قَوْلًا ‘e takdim edilmiştir.
مَعْرُوفًا kelimesi قَوْلًا için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
قَوْلًا - قُولُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَارْزُقُوهُمْ - وَاكْسُوهُمْ arasında mürâat-ı nazîr sanatı vardır. Güzel sözün de ihtiyaçlar arasında olduğu ifade edilmiştir.
Yapılması gerekenlerin beslemek, giydirmek ve güzel söz söylemek olarak sıralanması taksim sanatıdır.
“Sizin idarenizde olan malı kendi malınız gibi kullanın, onları da rızıklandırın, giydirin, güzel davranın.” demektir.
“İyi söz; kendisine velayet edilen çocuk varsa velinin ona, malın onun kendi malı olduğunu, kendisinin o malın sadece bekçiliğini yaptığını, yetimin çocukluk devresi bitince malını ona vereceğini o yetime anlatmasıdır.”(Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l -Gayb)