Sâd Sûresi 9. Ayet

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ  ...

Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 عِنْدَهُمْ onların yanında (mı?) ع ن د
3 خَزَائِنُ hazineleri خ ز ن
4 رَحْمَةِ rahmet ر ح م
5 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
6 الْعَزِيزِ daima üstün olan ع ز ز
7 الْوَهَّابِ çok lutufta bulunan و ه ب
 

Müşriklerin, Hz. Muhammed’e peygamberlik şerefinin verilmesi karşısındaki kıskançlıklarının ve inkârcı tutumlarının mantıksızlığına işaret edilmektedir. Buna göre peygamberlik, Allah’ın kendi hazinelerinden dilediği kimseye verdiği bir lutuftur ve buna kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur. Allah’ın hazineleri onların elinde mi veya evrenin hükümranlığı onlarda mı ki kime peygamberlik verilmesi, kime verilmemesi gerektiği konusunda fikir yürütmeye, verileni beğenmemeye, kimin neye lâyık olduğunu kendilerinin daha iyi bildiğini iddia etmeye kalkışıyorlar! Eğer göklerin hâkimiyeti ellerindeyse bir yolunu bulup oralara yükselseler ve böylece (hâşâ) hükümranlık makamına geçerek Allah’ın verdiğini geri alsalar, vahiy meleğinin kime vahiy indireceğini kendileri belirleseler ya!

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 568
 

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ

 

اَمْ  munkatıadır. بل  ve hemze manasındadır. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: Muttasıl  اَمْ . Munkatı’  اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عِنْدَ  zaman zarfı mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  خَزَٓائِنُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  رَحْمَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْعَز۪يزِ  kelimesi  رَبِّكَ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  الْوَهَّابِ  kelimesi ikinci sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْعَز۪يزِ -  الْوَهَّابِۚ  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  اَمْ  munkatı’dır, yani  بل  ve hemze manasındadır. Buradaki hemze inkarî manadadır. 

Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak tahkir ve istihza anlamı kazandığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teala olması sebebiyle, terkipte tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  عِنْدَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. خَزَٓائِنُ , muahhar mübtedadır.

عِنْدَهُمْ  zarfının takdimi ihtimam içindir. Çünkü o inkâr makamıdır. (Âşûr) 

Veciz ifade kastına matuf  خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ  izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir. Ayrıca bu izafet, Rabb ismine muzâf olan  رَحْمَةِ  ve  خَزَٓائِنُ  için, şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

الْعَز۪يز - الْوَهَّابِۚ  kelimeleri mübalağa vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu vasfın, müsnedün ileyhin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder. Her ikisi de  رَبِّكَ ’nin sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

8.ve 9.ayetlerde  ذِكْر۪يۚ  رَبِّكَ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. 

الْعَز۪يزِ - الْوَهَّابِۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı ve bu sıfatların ayetle anlam uyumunda teşâbüh-i etrâf sanatı vardır. Bu iki sıfatın aralarında  و  olmaması, mevsûfta her ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder.

Peygamberlik Allah vergisidir, Allah kullarından dilediğine lütfeder, O’na mani yoktur. Çünkü O, azizdir yani mutlak galiptir. Vehhabdır; istediği her şeyi dilediğine bağışlar,  (Beyzâvî)