رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Hz. İbrâhim’in putları kırması etrafında gelişen olaylar burada en dikkate değer yönleriyle özetlenmiş; başka sûrelerde ise daha ayrıntılı bilgi verilmiştir. Şöyle ki, halk bayram şöleni için şehrin dışına çıkınca İbrâhim, hasta olduğunu söyleyerek yalnız kalmış; bu sırada, en büyüğü dışındaki bütün putları kırmıştı. Törenden dönenler durumu görünce, yaptıkları soruşturma sonucunda İbrâhim’i sorguya çekmişlerdi. Bu sırada bâtıl inançlarına karşı Hz. İbrâhim’in yönelttiği eleştirilere karşı inançlarını savunamayan, haklı cevaplar bulamayan putperestler, onun varlığını ortadan kaldırmak istediler; ancak bir mûcize gerçekleşti ve Allah onu yanmaktan korudu (Hz. İbrâhim’in eleştirileri, putları kırması ve diğer gelişmeler konusunda ayrıntılı bilgi için bk. Enbiyâ 21/51-70). Artık halkını putperestlikten vazgeçiremeyeceğini anlayan İbrâhim, yurdunu terketti. “Ben rabbime gidiyorum, O bana yol gösterecektir” ifadesi, Allah’ın buyruğuna uyarak ülkesinden ayrılıp O’nun kendisi için takdir ettiği başka bir yere gideceğini açıkladığı şeklinde yorumlanmaktadır (Zemahşerî, III, 306; Hz. İbrâhim ve hayatı hakkında bilgi için bk. Bakara 2/124).
Hz. İbrâhim’in, putperestlerin inançlarındaki mantıksızlığı açıkça ortaya koymak üzere 96. âyette geçen, “Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı” şeklindeki sözü iki şekilde açıklanmıştır: a) “Sizi de sizin yaptığınız putları da Allah yarattı.” Böylece yaratılmış olanın yaratana ortak koşulmasındaki mantıksızlık dile getirilmektedir. b) “Sizi de sizin amellerinizi, işlerinizi de Allah yarattı.” Şu halde Allah dilemese ve insanlara iş yapma gücü ve imkânını vermeseydi hiç kimsenin hiçbir eylemde bulunması mümkün değildi. Kader inancına bağlı olan Ehl-i sünnet bu açıklamayı, Mu‘tezile ise ilk açıklamayı benimsemişlerdir (kader konusuyla ilgili bilgi için bk. Bakara 2/7, 286).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 544
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
رَبِّ münada olup, mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olup, mahzuftur.
Nida ve cevabı mukadder sözün mekulü’l kavlidir. Takdiri, قائلا (Diyerek) şeklindedir. هَبْ dua manasında emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
ل۪ي car mecruru هَبْ fiiline mütealliktir. مِنَ الصَّالِح۪ينَ car mecruru mukadder mef’ûlun bihin sıfatına mütealliktir. Takdiri, ابنا من الصالحين (Salih bir oğul) şeklindedir. الصَّالِح۪ينَ ‘nin cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الصَّالِح۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صلح olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Mahzuf fiilin mekulü’l-kavli olan ayet nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfinin, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret olmak üzere hazf edilmesi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nidanın cevabı olan هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelmesine karşın cümle, dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir(ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna “dua” denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Fiilin mef’ûlu, fiil ona delalet ettiği için hazf edilmiştir. (Âşûr)
مِنَ الصَّالِح۪ينَ mukadder mef’ûlün mahzuf sıfatına mütealliktir.
Burada davette ve taatta yardım edecek ve gurbette arkadaş olacak çocuk murad edilmiştir; çünkü hibe/bağışlamak sözü genellikle çocuk için kullanılır. (Beyzâvî)
"İbrahim de: "Ben, şüphesiz Rabbime gidiyorum. O, bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! bana salihlerden bir evlat bağışla!" dedi."
Hz.İbrahim'in (temenni ve niyaz şeklinde değil de) böyle kesin konuşması, daha önce bunun, kendisine vaat edilmesinden, yahut ziyadesiyle tevekkül etmesinden dolayıdır, yahut Allah'ın, kendisine karşı olan adetinden dolayıdır. Hz.Musa'nın hali ise böyle değildi. Nitekim Hz. Musa şöyle demişti: ["Umulur ki, Rabbim, beni doğru yola iletir."] (Kasas: 22) görüldüğü üzere Hz.Musa, bu konuda umut bildiren ifade kullanmıştır. (Ebüssuûd)
Hz. İbrahim'in, Allah'tan dilediği salih evlattan kastı, hakka davette ve itaatte kendisine yardım edecek ve gurbette ona can yoldaşı olacak bir evlattı. (Ebüssuûd)
Onu salihlerden biri olarak niteledi, çünkü insana verilen çocuk nimeti o çocuk salih olduğu vakit eksiksiz bir nimet olmuş olur. Nitekim anne baba için göz aydınlığı olan, çocuklarının salahıdır (iyiliğidir) ve bu salahın (iyiliğin) en önemli parçalarından biri de, onların anne ve babalarına hürmet ve iyilik etmeleridir. (Âşûr)