اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
2 | يُبَلِّغُونَ | duyururlar |
|
3 | رِسَالَاتِ | elçiliğini |
|
4 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
5 | وَيَخْشَوْنَهُ | ve O’ndan korkarlar |
|
6 | وَلَا | ve |
|
7 | يَخْشَوْنَ | korkmazlar |
|
8 | أَحَدًا | kimseden |
|
9 | إِلَّا | başka |
|
10 | اللَّهَ | Allah’dan |
|
11 | وَكَفَىٰ | ve yeter |
|
12 | بِاللَّهِ | Allah |
|
13 | حَسِيبًا | hesap görücü olarak |
|
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, önceki ism-i mevsûlden bedel olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası يُبَلِّغُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُبَلِّغُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. رِسَالَاتِ mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır.Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَخْشَوْنَهُ atıf harfi وَ ’la يُبَلِّغُونَ fiiline matuftur.
يَخْشَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَا يَخْشَوْنَ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَخْشَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اَحَداً mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
اِلَّا istisnâ edatıdır. اللّٰهَ lafza-i celâl müstesnâ olup fetha ile mansubdur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
İstisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna 2. Munkatı istisna 3. Müferrağ istisna
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُبَلِّغُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بلغ ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
وَ istînâfiyyedir. كَفٰى elif üzere mukader fetha ile mebni mazi fiildir. بِ harf-i ceri zaiddir. اللّٰهِ lafza-i celâl lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur.
حَس۪يباً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl, önceki ayetteki الَّذ۪ينَ خَلَوْا ’den bedel veya onun sıfattır.
Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Mevsûlün sılası olan يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil, hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil sayesinde yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
رِسَالَاتِ اللّٰهِ izafetinde اللّٰهِ lafzına muzaf olması رِسَالَاتِ için tazim ve teşrif ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Aynı üslupta gelen وَيَخْشَوْنَهُ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle, sıla cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ [Allah’ın mesajlarını iletenler] ifadesinde üç i‘rab da muhtemeldir; peygamberlerin sıfatı olarak mecrûr, onlar tebliğ ederler anlamında merfû ve tebliğ edenleri kastediyorum anlamında fethalı olabilir. (Keşşâf)
Yukarıda وَتُخْف۪ي ف۪ي نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْد۪يهِ وَتَخْشَى النَّاسَۚ [ve Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun] ifadesiyle, Peygamberimizin, insanların yadırgamasından çekindiği sarahatle belirtildikten sonra bu ayette de eski peygamberlerin yalnız Allah'tan korktuklarının belirtilmesi, Peygamberimizin, halkın yadırgamasından çekindiğine bir tarizdir. (Ebüssuûd)
وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَۜ
Cümle atıf harfi وَ ’la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Nefiy harfi لَا ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasır cümleyi tekid etmiştir. Faide-i haber, inkârî kelamdır.
İki tekid hükmündeki kasır, fiil ve mef’ûlü arasındadır. يَخْشَوْنَ maksur, اللّٰهَ maksurun aleyhtir. Kasr-ı sıfat, ale’l-mevsûftur.
Fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümle muzari sıygada gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesiyle, kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetteki uslubdan umum anlaşılmaktadır. اَحَداً kelimesi nefy siyakında nekra olarak gelmiştir. Bilindiği gibi olumsuz siyakta gelen nekra, umuma dalalet eder.
وَيَخْشَوْنَهُ [Ondan korkarlar] وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً [Ondan başkasından korkmazlar] cümleleri arasında mukabele sanatı vardır
لَا يَخْشَوْنَ - يَخْشَوْنَهُ fiilleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
وَ istînâfiyyedir.
İstînâfiye وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
بِاللّٰهِ ’deki ب harfi zaidtir. Tekid ifade eder. للّٰهِ, lafzen mecrur mahallen merfû konumda müsnedün ileyhtir.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette lafzı celal üç kez geçmektedir. Çünkü makam; Hz. Peygamberi Allah’tan başkasından korkmaması için uyarma makamıdır. İsm-i celâl, peygambere yol göstermek, yardım etmek ve sabretmesini sağlamak için tekrar edilmiştir.
Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla اللّٰهِ isminde tecrîd sanatı vardır.
حَس۪يبًا temyizdir. Temyiz anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
وَكَفٰى بِاللّٰهِ ve وَكَفٰى بِرب ifadelerindeki بِ harf-i ceri, Kur’an’ın her yerinde zaiddir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr, Nisa Suresi 171)