Furkan Sûresi 58. Ayet

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ  ...

Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتَوَكَّلْ ve tevekkül et و ك ل
2 عَلَى
3 الْحَيِّ diri olana ح ي ي
4 الَّذِي öyle ki o
5 لَا asla
6 يَمُوتُ ölmez م و ت
7 وَسَبِّحْ ve tesbih et س ب ح
8 بِحَمْدِهِ O’nu överek ح م د
9 وَكَفَىٰ ve kafidir ك ف ي
10 بِهِ O’nun
11 بِذُنُوبِ günahlarını ذ ن ب
12 عِبَادِهِ kullarının ع ب د
13 خَبِيرًا bilmesi خ ب ر
 
Yüce Allah, türlü varlıkları kendilerine put edinme dalâletine düşmekten kurtulup davet edildikleri İslâm’ın kurtarıcı ilkelerini benimseyen, inanç ve yaşayışını bu ilkeler çerçevesinde düzenleyen müminler için resulü Muhammed’i bir müjdeci; bâtıl inançlara ve kirli bir hayata kendilerini kaptırıp gidenler için de uyarıcı olarak göndermiştir; Peygamber’in biricik görevi budur, bundan başka bir gayesi yoktur. O, davetine karşılık kişisel bir amaç, bir çıkar beklemez ve beklememiştir; tek beklediği şey, 57. âyetin ifadesine göre insanların özgür kararlarıyla Allah yolunu seçip bu yolda yürümeleridir. Nitekim Mekkeli putperestlerin ileri gelenleri çeşitli vesilelerle, bu davasından vazgeçmesi karşılığında kendisine dilediği kadar servet vermek, başlarına lider yapmak, en güzel kadınlarla evlendirmek gibi cazip tekliflerde bulunmuşlar; fakat o, bu teklifleri kesinlikle reddetmiş; 52. âyette geçen “İnkârcılara boyun eğme, onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür” buyruğu uyarınca tebliğ ve irşad görevini kararlılıkla sürdürmüş; 58. âyetteki buyruk uyarınca daima Allah’a dayanıp güvenmiş, O’ndan aldığı güçle tek başına giriştiği bu mücadeleyi, başladığı gündeki kararlılık ve cesaretiyle ömrünün sonuna kadar sürdürmüş; en sonunda Allah ona, vaad ettiği (Fetih 110/1-2) zaferleri, fetihleri nasip etmiş; insanların kitleler halinde Allah’ın dinine girdiği günleri kendisine göstermiştir. “Kullarının günahlarından haberdar olma konusunda O kendi kendine yeterlidir” cümlesi, Allah’ın, hiçbir bilgi vasıtasına ihtiyaç duymadan, diğer bütün varlık ve olaylar gibi insanların yapıp ettiklerinden de haberdar olduğunu, dolayısıyla insanların günahlarının da O’nun bilgisi dışında gerçekleşemeyeceğini ifade etmekte, böylece bu ifade insanlar için bir uyarı anlamı taşımaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 133
 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَوَكَّلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  عَلَى الْحَيِّ  car mecruru  تَوَكَّلْ  fiiline mütealliktir.

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  الْحَيِّ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَمُوتُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَمُوتُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

سَبِّـحْ  atıf harfi و ‘la  تَوَكَّلْ  fiiline mütealliktir.  بِحَمْدِه۪  car mecruru  سَبِّـحْ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri;  متلبّسا بحمده (Ona hamd ile kuşanmış olarak) şeklindedir.

تَوَكَّلْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.


 وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

بِ  harf-i ceri zaiddir. Muttasıl zamir  ه۪  lafzen mecrur,  كَفٰى ‘nın faili olarak mahallen merfûdur.

بِذُنُوبِ  car mecruru  خَب۪يراً ‘e mütealliktir.  عِبَادِه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

خَب۪يراً  kelimesi  كَفٰى ‘nın hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ 

 

Ayet önceki ayete matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümleler arasında hükümde ortaklık ve inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Lafzın zahirine göre bu hitap her ne kadar Hz. Peygambere (sav) müteveccih ise de mana bakımından umumidir.

الْحَيِّ  için sıfat konumundaki müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  لَا يَمُوتُ  cümlesi, menfî muzari fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

الْحَيِّ  isminde tecrîd sanatı vardır.

الْحَيِّ - يَمُوتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ  cümlesi aynı üslupta gelerek hükümde ortaklık sebebiyle …تَوَكَّلْ  cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

سَبِّـحْ - بِحَمْدِه۪  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

بِحَمْدِه۪ۜ  izafeti, hamdi tazim içindir. 

سَبِّـحْ , tenzih demektir. Tesbih et ayetinin O'nun için namaz kıl, anlamında olduğu da söylenmiştir, çünkü namaza da tesbih denmektedir. (Kurtubî)

Cenab-ı Hak, ölmez olan  الْحَيِّ ‘a (diriye) demiştir, çünkü ölen canlıya tevekkül eden kimse, tevekkül ettiği kimse ölünce zarar etmiş olur. Hak Teâlâ ise ölmez bir diridir. Binaenaleyh O'na güvenip dayanan kesinlikle kaybetmez. (Fahreddin er-Râzî)

التَّوَكُّلُ : Kendisine vekil olana yani başkalarının işleriyle yükümlü olan kimseye güvenmek ve işlerin teslimi demektir. (Âşûr)

Ayet kâmil insanın Allah'tan başkasına güvenmeyeceğine işaret eder. Çünkü ölüme maruz olan canlıya güvenmek bazen fayda sağlasa da uzun sürmez. (Âşûr)


 وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ

 

Ayetin istînâfiyye olan son cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Tekid ifade eden zaid  بِ  harfi nedeniyle mecrur olan  ه۪  zamiri,  كَفٰى  fiilin faili olarak merfû mahaldedir.

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  خَب۪يراً , haldir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

عِبَادِهِ  izafetinde  عِبَادِ ’nin Allah’a aid zamire muzâf olması, kulları şereflendirmek ve ikaz etmek içindir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِذُنُوبِ , car mecruru amili olan  خَب۪يراًۚۛ 'e siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir. 

Allah’ın, kullarının günahlarından haberdar olduğu zikredilmiş, karşılığını yani cezasını verir manası kastedilmiştir. Bunun için lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir. 

كَفَىٰ , mübalağa manası için kullanılan bir lafızdır. Buna göre ayet, "Allah senin yanında olduğu müddetçe başkasına muhtaç olmazsın. Çünkü O, onların bütün hal ve hareketlerini hakkıyla bilendir, haberdardır ve yaptıklarının karşılığını vermeye kādirdir" manasına gelir ve son derece ileri bir tehdit ifade eder. Cenab-ı Hak sanki bununla, "Eğer Allah'ın emrine muhalefete yeltenirseniz, hakettiğiniz cezayı almanız için O'nun ilmi size yeter" demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Buradaki  ب  harfi, fiilin faile isnadını tekid eder.  الكِفايَةِ  fiilinden sonra çoğu zaman bu harf gelerek fiilin failine veya mef’ûlune isnadını tekid etmiştir. (Âşûr)