وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ ٤٨
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. دُعُٓوا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Fiil cümlesidir. دُعُٓوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. اِلَى اللّٰهِ car mecruru دُعُٓوا fiiline mütealliktir. رَسُولِه۪ atıf harfi وَ ’la اِلَى اللّٰهِ ‘ye matuftur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لِ harfi, يَحْكُمَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren nasb harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel لِ harf-i ceriyle دُعُٓوا fiiline mütealliktir.
يَحْكُمَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بَيْنَ mekân zarfı يَحْكُمَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذَا mufacee harfidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasındadır.
İsim cümlesidir. فَر۪يقٌ mübteda olup damme ile merfûdur. مِنْهُمْ car mecruru فَر۪يقٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir. مُعْرِضُونَ haber olup, ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. (إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur. b) (إِذَا) nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır. c) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Meçhul fiil gelmesinin sebepleri şunlardır: Fail bilinmediği zaman, Fail muhataptan gizlenmek istendiği zaman, Fail herkes tarafından bilindiği zaman, Failin zikredilmesine gerek olmadığı zaman, fiile vurgu yapılmak istendiği zaman. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُعْرِضُونَ , sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
Ayet önceki cümleye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Şart cümlesi olan دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ , müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
دُعُٓوا fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)
رَسُولِه۪ izafetinde رَسُولِ ’nin Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf oluşu, Hz. Peygambere tazim, teşrif ve destek içindir.
Allah'ın zikredilmesi tazim içindir ve gerçekte hüküm verenin o olması dolayısıyladır. (Beyzâvî)
Allah'ın zikri, Resulullah’ı tazim için ve Allah katındaki yüksek makamını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Sebep bildiren cer harfi لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte دُعُٓوا fiiline mütealliktir.
لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ [Hükmetmek için] diye buyurulup “hükmetmeleri için” denilmemesi Resulullah’ın (sav) kastedilmiş olması dolayısıyladır. (Kurtubî)
فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ , mufacee harfi اِذَا ’nın dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. فَر۪يقٌ mübteda, مُعْرِضُونَ haberdir.
Müsnedün ileyhin tenkiri tahkir içindir.
Müsned olan مُعْرِضُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu durumun devamlılığına işaret etmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidâî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Bu cümleye dahil olan اِذَا , mufacee harfidir. İsim cümlesine dahil olduğunda اِذَا , mufacee bildirir. ‘Aniden, bir de bakmışsın ki’ anlamlarına gelir.
Ayetteki, farklı görevde olan iki اِذَا arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
دُعُٓوا (çağrıldılar) - مُعْرِضُونَ (yüz çevirdiler) kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Cenab-ı Hak, aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulullah'a çağrıldıklarında, içlerinden bir kısmının yüz çevirdiklerini beyan buyurmuştur ki bu, Resulullah'ın (vereceği) hükme razı olmama demektir. Hak Teâlâ, ‘Eğer hak kendileri lehinde ise itaat ile koşa koşa ona gelirler ifadesi ile onların, ancak hakkın başkasına ait olduğunu bildiklerinde veya şüphe ettiklerinde yüz çevirdiklerine; ama kendilerine bir hak doğduğunu bildiklerinde yüz çevirmeyi bırakıp, o hükme koşuşup, ondan razı olduklarına” dikkat çekmiştir. Bu ifadede onların hak değil aksine dünyevî menfaat peşinde olduklarına bir delil vardır bu da bir münafıklıktır. (Fahreddin er-Râzî)