Mü'minûn Sûresi 79. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  ...

O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O’dur
2 الَّذِي
3 ذَرَأَكُمْ sizi yaratıp yayan ذ ر ا
4 فِي
5 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
6 وَإِلَيْهِ ve O’nun (huzurunda)
7 تُحْشَرُونَ toplanacaksınız ح ش ر
 
Allah’ın âyetleri üzerinde düşünecekleri yerde onlara karşı direnen, peygamberin bütün iyi niyetli ve özverili çabalarına rağmen inatla yanlış yolda giden, azgınlık ve sapkınlıkları içinde bocalayıp duran inkârcılar eleştirildikten sonra burada da muhatabın sağduyusuna hitap edilerek onu bu tür yanlış inanç ve tutumlardan kurtarmak maksadıyla Allah’ın birliğini ve gücünü yansıtan olgulardan üçüne değinilmektedir. Bunların ilki, insanın kendisini insan yapan bilgi yetenekleriyle donatılması, ikincisi insanoğlunun yeryüzünde yaratılıp türetilmesi, çoğaltılması, doğum-ölüm çizgisinde hayatın sürüp gitmesi, üçüncüsü de gece-gündüz değişimidir. Bu kanıtların ilki bilgi olayına, ikincisi insanın biyolojik ve antropolojik gelişmesine, üçüncüsü de kozmolojiye dairdir. Bunların en önemlisi bilgi konusu olduğu için Allah’ın insana bu konudaki lutfu en başta hatırlatılmış, bundan dolayı O’na şükretmek gerektiğine işaret edilmiştir. Kuşkusuz buradaki şükrün anlamı, insana bilme gücü veren kudreti tanıyıp bilgi vasıtalarını ve güçlerini, O’nun iradesi yönünde, amacına en uygun ve en verimli bir şekilde kullanma anlamına gelir. 80. âyetin sonundaki “Artık aklınızı kullanmayacak mısınız?” şeklindeki ifade de bunu göstermektedir.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 39
 

وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُو mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müşterek has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ذَرَاَكُمْ  cümlesidir.

ذَرَاَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’ dir.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  ذَرَاَكُمْ  fiiline mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir.  اِلَيْهِ  car mecruru  تُحْشَرُونَ  fiiline mütealliktir.

تُحْشَرُونَ  fiili,  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ

 

Ayet, önceki ayetteki …وَهُوَ الَّذ۪ي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.

İki taraf da, yani mübteda da haber de marife olduğu için cümle, kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki kasrdır. Müsnedin tarifi ihtisas ifade eder. (Âşûr) 

Ayrıca müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. Has ism-i mevsûlün sılası … ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107) 

Müsnedin, ism-i mevsûlle marife olması, kasr-ı hakîkî içindir. İlaveten ism-i mevsûlun tercih edilmesi; ism-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye sevk eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

"O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir" Ebû Müslim, bunun "O, sizi yeryüzünde, birbirinizin zürriyeti olarak türetmiştir. Böylece çoğaltmıştır" manasına gelebileceğini ve tıpkı, "Ey Nûh ile beraber (gemide) taşıdığımız zürriyetler" (İsra, 3) ayeti gibi olduğunu söylemiştir. Buna göre ayetin manasının, "O, sizi yeryüzünde birbirinizden ürer hale getiren ve kıyamet günü de sizi, kendisinden başka hiçbir hakimin bulunmadığı bir meydanda (mahşerde) toplayandır" şeklinde olduğunu söyleyebiliriz. Böylece onların orada toplanmaları, Allah için bir mekân manasında olmaksızın, Allah'a varıp toplanmaları kabul edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)


 وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

 

Önceki cümleye atıfla bağlanan,  اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ  cümlesinde, car mecrur  اِلَيْهِ  amiline takdim edilmiştir. Bu takdim kasr ifade etmiştir. Kasr, fiille mecrur arasındadır.  اِلَيْهِ  maksûrun aleyh/mevsuf,  تُحْشَرُونَ  maksûr/sıfattır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

Toplanılacak, dönülecek yegâne mercinin O olduğu, başka bir mercinin olmadığı kasr üslubuyla ifade edilmiştir. 

تُحْشَرُونَ  fiilli meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

تُحْشَرُونَ  fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. Fiil, ‘O'na haşrolunmakla kalmaz, gereken karşılığı görürsünüz’ manası da taşımaktadır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ [O'na haşrolunacaksınız] sözü, lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder, bunun yanında söylenmemiş bu sarih delalet başka bir delaleti de kapsar, bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 4, Zuhruf Suresi 85, s. 370)