Enbiyâ Sûresi 7. Ayet

وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ  ...

Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا
2 أَرْسَلْنَا biz göndermedik ر س ل
3 قَبْلَكَ senden önce ق ب ل
4 إِلَّا başkasını
5 رِجَالًا erkeklerden ر ج ل
6 نُوحِي vahyedilen و ح ي
7 إِلَيْهِمْ kendilerine
8 فَاسْأَلُوا sorun س ا ل
9 أَهْلَ ehline ا ه ل
10 الذِّكْرِ Zikir ذ ك ر
11 إِنْ eğer
12 كُنْتُمْ idiyseniz ك و ن
13 لَا
14 تَعْلَمُونَ bilmiyor ع ل م
 
Buradaki  “ehlü’z-zikr” tamlamasını müfessirler,  “Tevrat veya İncil’i okuyup bilgi sahibi olan Ehl-i kitap (yahudi ve hıristiyanlar)” anlamında yorumlamışlardır. Kur’an’ın bir isminin de “zikr” oluşunu dikkate alan bazı tefsirciler “Bundan maksat, Kur’an ehli olanlar yani müslümanlardır” demişlerse de bu görüş tenkit edilmiştir. Zira Kur’an’ı kabul etmeyenlere Kur’an ehlini şahit göstermenin bir anlamı yoktur (Râzî, XXII, 144). Âyet dolaylı olarak, bir konuda bilgi sahibi olmayanların, o konunun ehlinden, uzmanlarından sorup öğrenerek doğru bilgi edinmeleri gerektiğini belirtmekte, dolayısıyla Kur’an hakkında bilgisi olmayanların da peşin bir yargıda bulunmayıp Kur’an hakkında doğru ve yeterli bilgiye sahip olanların bu birikiminden yararlanmaları gerektiğine işaret etmektedir.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 666-667
 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

قَبْلَكَ  zaman zarfı,  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  رِجَالاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  نُوح۪ٓي  fiili,  رِجَالاً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle de hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُوح۪ٓي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir takdiri  نحن ’dur.  اِلَيْهِمْ  car mecruru  نُوح۪ٓي  fiiline mütealliktir.

اَرْسَلْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar


فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ


 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم لا تعلمون  (eğer bilmiyorsanız) şeklindedir. 

سْـَٔلُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَهْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الذِّكْرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِنْ  şart harfi iki fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. كُنْتُمْ sükun üzere mebni nakıs mazi fiildir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

لَا تَعْلَمُونَ  fiili,  كَانَ ’nin haberi olup mahallen mansubdur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَعْلَمُونَ  fiili  ن ’nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. .
 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ 

 

Ayet, önceki ayetteki …مَٓا اٰمَنَتْ  cümlesine matuftur. İlk cümle mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Müşriklerin, 3. ayetteki “Bu sizin gibi bir beşerden başka biri midir?” şeklindeki sözlerine cevap niteliğindedir.

مَٓا  nefy harfi ve  اِلَّا  istisna harfiyle oluşmuş kasr üslubuyla, Hz. Peygamberimizden önceki peygamberlerin de onun gibi ahaliden bir erkek olduğu etkili ve kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Kasr, fiille mef’ûlü arasında, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.  اَرْسَلْنَا  sıfat/maksûr,  رِجَالاً  mevsuf/maksûrun aleyhtir.

رِجَالاً  için sıfat olan müspet muzari fiil sıygasında gelen  نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ  cümlesi, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sıfat cümlesi, anlamı açıklayıp kuvvetlendirmek için gelen tetmim ıtnâbıdır. 

Cümledeki iki fiilin de azamet zamirine isnad edilmiş olması tazim ifade eder.

رِجَالاً  kelimesinin tenkiri tazim içindir.

Bu kelam, onların, “Muhammed de ancak bir insandır…” sözlerine cevap olmasının yanı sıra bir de “Eski peygamberlere verilen mucizelerin bir benzerini bize getirsin.” sözlerinin altına gizledikleri, Muhammed'in (sav) eski peygamberler gibi olmadığı anlamına gelen tarizlerinin de zımnen reddidir. İşte bundan dolayıdır ki “Böyle değil ise öncekilere gönderilenin benzeri…” cümlesinin cevabı, bundan önce zikredilmiştir. Bir de onlar o sözü (Böyle değil ise...) muhataplarını aciz bırakmak maksadıyla söyledikleri için acilen onun reddi ve iptali gerekir. (Ebüssuûd)


 فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ 

 

 

فَ, rabıtadır. Bu cümleden önce mahzuf bir şart olduğuna işaret eder. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ  cümlesi, takdiri  إن كنتم لا تعلمون  (eğer bilmiyorsanız…) olan mahzuf şartın cevabıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bundan önce Resulullah'a (sav) hitap edilerek hak tahkik edildikten sonra burada da hitap değiştirilerek kâfirlerin susturulmaları ve inkâr mertebesinden indirilmeleri için hitap onlara tevcih edilmiştir. Zira bundan önce anlatılan yüksek hakikatlerin beyanı için hitaba ehil olan, Resulullah'tır (sav). Onun haber vermesiyle o hakikatlere vâkıf olmak ise avam halkın vazifelerindendir. (Ebüssuûd)


اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Ayetin bu son cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesinin delaletiyle cevap cümlesi hazf edilmiştir. Dolayısıyla cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Şart cümlesinde müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder.(Vakafât, s.103)

كَان ’nin  haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)

Cahil insanlar! Eğer siz anlatılanları bilmiyorsanız, eski peygamberlerin ahvaline vakıf olan kitap ehline (Yahudi ve Hristiyanlara) sorun ki şüpheniz zail olsun.

Müşriklere “bilgi erlerine sorunuz” diye bu şekilde emredilmiş, çünkü büyük topluluklara anlatmak bilgi gerektirir. Kaldı ki kitap ehli olanlar, Peygamberimize düşmanlıkta müşriklerle beraber ortak hareket ediyorlardı ve Peygamberimize karşı mücadelede müşriklere danışıyorlardı. Şu halde bu kelam, durumun gayet açık olduğuna ve Peygamberimizin kuvvetine gayet net bir şekilde delalet etmektedir. (Ebüssuûd)