فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَوَسْوَسَ | nihayet fısıldadı |
|
2 | إِلَيْهِ | ona |
|
3 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
4 | قَالَ | dedi ki |
|
5 | يَا ادَمُ | Adem |
|
6 | هَلْ | mi? |
|
7 | أَدُلُّكَ | sana göstereyim |
|
8 | عَلَىٰ |
|
|
9 | شَجَرَةِ | ağacını |
|
10 | الْخُلْدِ | ebedilik |
|
11 | وَمُلْكٍ | ve bir hükümranlığı |
|
12 | لَا |
|
|
13 | يَبْلَىٰ | yok olmayacak |
|
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. وَسْوَسَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اِلَيْهِ car mecruru وَسْوَسَ fiiline mütealliktir. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli يَٓا اٰدَمُ ’dir. يَٓا nida harfidir. اٰدَمُ münada olup damme üzere mebni müfred alem olduğundan mahallen mansubdur.
هَلْ istifham harfidir. اَدُلُّكَ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَلٰى شَجَرَةِ car mecruru اَدُلُّكَ fiiline müteallıktır. الْخُلْدِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مُلْكٍ atıf harfi و ’la makabline matuftur. لَا يَبْلٰى cümlesi مُلْكٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır:
1- İsim cümlesi olan sıfatlar,
2- Fiil cümlesi olan sıfatlar,
3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَبْلٰى fiili, mukadder damme ile merfû muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ
فَ istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur اِلَيْهِ önemine binaen faile takdim edilmiştir.
قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Burada önce şeytanın vesvesesi zikredilmiş; ardından bu vesvesenin ne olduğu açıklanmıştır. Görüldüğü gibi, maksat şeytanın vesvesesini açıklamaktır. Onun için قَالَ يَٓا اٰدَمُ, atf-ı beyândır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) Ayetin bu cümlesi, ibhamdan sonra izah babında ıtnâb sanatıdır.
İtiraziyye olan يَٓا اٰدَمُ cümlesi nidâ üslubunda talebî inşâî isnaddır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim şeytan, muhatap Âdem’dir (a.s.).
هَلْ أُدُلُّكَ arz, takdim manasında gelmiş bir istifhamdır. Hakikate yakınlığı dolayısıyla nidadan sonra gelen ve istifhama en uygun mecazî manadır. (Âşûr)
لَا يَبْلٰى cümlesi مُلْكٍ için sıfattır. Muzari fiil sıygasında gelerek cümleye hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Nekre kelimelerden sonra gelen cümleler sıfat olurlar.
[Sen burada acıkmayacak çıplak kalmayacaksın, burada susuzluk çekmeyeceksin. Güneşin sıcağında kalmayacaksın. (Ta-Ha Suresi, 117-119)] ifadeleri ile Hz. Âdem’i sürekli bu rahatlığa, muntazam bir geçime teşvik etmiş, İblis de onu [Seni ebedilik ağacına götüreyim mi? ifadesi ile sürekli bir rahata, ve zeval bulmayacak bir mülke götüreyim mi?] ifadesi ile muntazam bir geçime teşvik etmiştir. Binaenaleyh Allah'ın onu teşvik ettiği şey ile İblis'in teşvik ettiği şey aynıdır. Fakat Cenab-ı Hakk böyle bir hayatı onun o ağaçtan uzak durması şartına, İblis ise bunu onun o ağaçtan yemesi şartına bağlamıştır. Kim bu konuda iyice düşünürse şaşkınlığı ve hayreti artar, en sonunda bu hadisenin Allah'ın kaza ve kaderinden kurtuluşun olmadığına, ona hiçbir şeyin engel olmayacağına ve delilin çok açık ve kuvvetli olmasına rağmen, ancak Allah'ın takdiri ile fayda vereceğine bir dikkat çekme olduğunu anlar. (Fahreddin er-Râzî)
Ağacın ölümsüzlük ve eksilmeyecek kudret özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.
Bu ayetteki her iki cümle lafzen haberîdir, aralarında uyum vardır. Anlam bakımından da cümleler uyumludur çünkü birinci cümlede şeytanın Hz. Âdem’e vesvese verdiği söylenmiş ama ne olduğu açıklanmamıştır. İkinci cümlede ise şeytanın verdiği vesvesenin ne olduğu açıklanarak birinci cümlenin kapalılığı giderilmiştir. Cümleler atıfla gelseydi, şeytanın vesvese verdiği anlaşılacaktı ancak açıklanmadığından bunun ne olduğu bilinemeyecekti. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)