اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ ١٢
Ne'ale نعل : نَعْلٌ sözcüğü bildiğimiz ayakkabı demektir. Benzetme yoluyla atın nalı ve kılıcın kılıfı gibi şeyleri ifade etmek için de bu kelime kullanılmıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nal, nalın, nal (bant) ve nal(bur)dur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Taveye طوي : طَوَى fiili dürmek/katlamak manasında kullanılır. Mastarı طَيٌّ şeklinde gelir. Ayrıca yine طَيٌّ kelimesiyle ömrün sona ermesi ve geçip gitmesi ifade edilir. Tâhâ12. ayette geçen bu köke ait طُوًى sözcüğü için alimler farklı görüşler bildirmişlerdir: a) Bir görüşe göre Allah'ın Hz. Musa'ya seslendiği vadinin adıdır. b) Bir görüşe göre bu, seçilme yoluyla onda meydana gelen bir halete işaret etmek için söylenmiştir. Burada sanki Yüce Allah 'çabalayarak ulaşması gerekseydi, onun için gayet uzak olan bir mesafeyi dürdüğünü' söylemeyi murad etmiştir. c) Ya da bunun bir yer adı olduğu söylenmiştir. d) Diğer bir görüşe göre de طَوَى fiilinin mastarıdır. Anlam olarakta iki defa seslenmek demek olur. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tayy-ı mekandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ
Ayet, önceki ayetteki nidanın cevabıdır.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.
ي mütekellim zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir اَنَا۬ mütekellim zamirini tekid eder. رَبُّكَ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Veya munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur. رَبُّكَ mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن وعيت ذلك (eğer bunun farkındaysanız ) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. اخْلَعْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘dir. نَعْلَيْكَ mef’ûlun bih olup, müsenna olduğundan nasb alameti يْ ‘dir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Te’kid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Te’kide “tevkid” de denilir. Te’kid eden kelimeye veya cümleye “te’kid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, te’kid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Te’kid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Te’kid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
Lafzi te’kid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile te’kid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden te’kid müekkede uyar.
Manevi te’kid: Manevi te’kit marifeyi tekit eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ dir. Ayet lafzi tekid şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder.
ك muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. بِالْوَادِ car mecruru اِنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallik olup, tahfif için mahzuf ى üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
الْمُقَدَّسِ kelimesi الْوَادِ ‘nin sıfat olup kesra ile mecrurdur. طُوًى bedel veya atf-ı beyan olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır: 1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi. 2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi. 3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi. 4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin irab durumu şöyledir:
a) Merfu halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b) Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) irab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdiri irab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzi olarak irab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُقَدَّسِ ; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûludur.
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ
Allah Teâlâ’nın, Hz. Musa’ya hitabının devamı olan bu ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Nidanın cevabı olan اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ cümlesi, اِنَّ ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَنَا۬ , fasıl zamiridir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve fasıl zamiri sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
Veciz ifade kastına matuf رَبُّكَ izafetinde Rab isminin Hz. Musa'ya ait zamire izafe edilmesi, ona tazim, teşrif ve destek ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Rububiyet vasfını öne çıkarmak için zamir makamında zamirden sonra, zahir olarak zikredilen Rab isminde iltifat, tecrîd, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Rivayet olunur ki, Hz Musa'ya seslenilince, Hz. Musâ: "Konuşan kimdir?" dedi. Bunun üzerine Allah (c.c): "Ben senin Rabbinim!" buyurdu. O zaman İblis: "Belki bu işittiğin, şeytanın sözüdür" diye vesvese verdi. Hz. Musa ise: "Ben bunun Allah'ın kelamı olduğunu biliyorum; çünkü ben bu kelamı bütün yönlerden ve bütün bedenimle işitiyorum!" dedi. Ben derim ki; Hz. Musa'nın kelamı, gerçeğin ta kendisidir. Diğer bir görüşe göre ise, Hz. Musa Rabbin kelamını ruhanî olarak telakki etti, kulakla işitmedi." (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ
Fasılla gelen şart üslubundaki terkipte فَ , takdiri إن وعيت ذلك (eğer bunun farkındaysan) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Hz Musa'ya, ayakkabılarını çıkarması emredildi, çünkü yalın ayak olmak, tevazu ve güzel edebe daha uygundur. İşte bunun içindir ki eski büyük zatlar, Kâbe'yi yalın ayak tavaf ediyorlardı. Diğer bir görüşe göre ise, o kutsal vadi ile bereketlenmek için ayaklarının o toprağa değmesi için böyle emredildi. Bir diğer görüşe göre ise, Hz Musa'nın ayakkabıları, tabaklanmamış merkep derisinden olduğu için (dinen temiz sayılmadığı için) çıkarması emredildi. Başka bir görüşe göre ise, ‘’kalbini ailenden ve maldan arındır’’, demektir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِالْوَادِ car-mecruru, mahzuf habere mütealliktir.
الْمُقَدَّسِ kelimesi, الْوَادِ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
طُوًىۜ ise بِالْوَادِ ‘den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mukaddes lafzının ism-i mef'ûl ve ism-i mekân olma ihtimali vardır. طُوًى , vadinin atfı beyanıdır, İbn Âmir onu mekânla tevil ederek tenvinle okumuştur. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-
T e’vîl)
Ayette vadinin ismi zikredilerek, Musa (a.s)’a burada peygamberlik verilmiş olmasıyla, Allah’ın orada bir insanla, mahiyeti bizce meçhul bir şekilde konuşmuş olması gibi sebeplerle ona mukaddes sıfatı verilerek, vadinin yüceltilmesi amaçlanmıştır. Musa (a.s)’dan ayakkabılarını çıkarmasını isteyen emir de, vadi için yüceltme ifade eder.
Hükmü takviye için tereddütte olan muhatap inkârcı muhatap gibi kabul edilmiş ve her iki ayette de tekid, isim cümlesi, tahkik harfi ve zamir tekrarıyla; yani birden fazla edatla yapılmıştır. Zemahşerî’ye göre ayetlerde zamirlerin tekrarı ile tekid yapılmasının sebebi; şüpheyi gidermek, marifeti ve manayı tahkik etmek içindir. (Selim Güzel,Tâhâ Sûresinin Meânî İlmi Açısından Tahlili)
Bu cümle, emredilen ayakkabılarını çıkarmasının lüzumunun illetini beyan etmekte ve bu emrin sebebinin, o mekânın şeref ve kutsiyeti olduğunu beyan etmektedir. Rivayet olunur ki, Hz Musa, ayakkabılarını çıkardı ve onları vadinin arkasına attı. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
Sayfadaki bütün ayetler ىۜ fasılalı kelimelerle son bulmuştur. Bu kelimelerin oluşturduğu ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir.