وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً ٢٥
وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَبِثُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ي كَـهْفِهِمْ car mecruru لَبِثُوا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثَلٰثَ zaman zarfı لَبِثُوا fiiline mütealliktir. مِائَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. سِن۪ينَ kelimesi ثَلٰثَ مِائَةٍ ’den bedel veya atf-ı beyan olup, cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ي ‘dir.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ازْدَادُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. تِسْعاً temyiz olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez. Ayette melfûz mümeyyez şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ازْدَادُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi زيد ’dir. İftial babının fael fiili د ذ ز olursa iftial babının ت si د harfine çevrilir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
İlk cümle olan وَلَبِثُوا ف۪ي كَـهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
سِن۪ينَ , zaman zarfı ثَلٰثَ مِائَةٍ ‘den atf-ı beyandır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Aynı üslupta gelen وَازْدَادُوا تِسْعاً cümlesi, atıf harfi وَ ‘la makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تِسْعاً temyizdir. Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren ıtnâb sanatıdır.
ثَلٰثَ - مِائَةٍ - تِسْعاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ازْدَادُوا fiili اِفْتِعال babındadır. اِفْتِعال babının تِ si, زْ ’den sonraki دَ harfine ibdâl edilmiştir. Bu ibdâl, اِفْتِعال babının bir özelliğidir.
Cenab-ı Hak onlar mağaralarında üçyüz (...ثَلٰثَ مِائَةٍ) eğleştiler buyurduğunda, bunun gün mü, ay mı, yoksa yıl mı olduğu anlaşılmaz. Ama O, سِن۪ينَ deyince bu ifade, O’nun ifadesinin bir beyanı olmuş olur. Binaenaleyh سِن۪ينَ -yıllar- kelimesi, atf-ı beyandır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l- Gayb)
Bu cümle, daha önce mücmel olarak zikredilen ve pek büyük bir hadise olduğuna işaret edilen konuyu açıklamaktadır. Diğer bir görüşe göre ise bu ifade, Ehl-i Kitab'ın kelamının hikâyesidir. Zira onlar, bu zatların sayıları hakkında ihtilaf ettikleri gibi mağaralarında kaldıkları müddet konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Bazıları böyle demişlerdi; bazıları ise üç yüz sene kaldıklarını söylemişlerdi. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)
İbni Aliyye der ki: Buna göre yüce Allah'ın (bu ayetteki) birinci: لَبِثُوا [kaldılar] ayeti ile mağaradaki uykuyu kastetmektedir. İkinci لَبِثُوا [kaldıkları] ifadesi ile de onların yerlerinin bilinmesinden Hz. Muhammed’e (s.a.v) kadar geçen süreyi, yahut da cesetleri çürüyerek ortadan kalktıkları süreye kadar geçen süreyi kastetmektedir. Mücahid: Kur'an'ın indiği süreye kadar, diye açıklarken, ed-Dahhâk: Öldükleri vakte kadar, diye açıklamıştır. Kimi tefsir alimi de şöyle demektedir: Yüce Allah: “(Buna) dokuz daha kattılar.” diye buyurunca insanlar bu dokuzun saat mi, gün mü, hafta mı, ay mı, yıl mı olduğunu bilemediler. İsrailoğulları da buna göre görüş ayrılığına düştüler. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)