سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠ فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | سَيَقُولُونَ | diyecekler |
|
2 | ثَلَاثَةٌ | onlar üçtür |
|
3 | رَابِعُهُمْ | dördüncüleri |
|
4 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
5 | وَيَقُولُونَ | ve diyecekler |
|
6 | خَمْسَةٌ | beştir |
|
7 | سَادِسُهُمْ | altıncıları |
|
8 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
9 | رَجْمًا | taş atar gibi |
|
10 | بِالْغَيْبِ | görülmeyene |
|
11 | وَيَقُولُونَ | ve diyecekler |
|
12 | سَبْعَةٌ | yedidir |
|
13 | وَثَامِنُهُمْ | sekizincileri |
|
14 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
15 | قُلْ | de ki |
|
16 | رَبِّي | Rabbim |
|
17 | أَعْلَمُ | daha iyi bilir |
|
18 | بِعِدَّتِهِمْ | onların sayısını |
|
19 | مَا | yoktur |
|
20 | يَعْلَمُهُمْ | onları bilen |
|
21 | إِلَّا | dışında |
|
22 | قَلِيلٌ | azı |
|
23 | فَلَا |
|
|
24 | تُمَارِ | münakaşaya girme |
|
25 | فِيهِمْ | onlar hakkında |
|
26 | إِلَّا | dışında |
|
27 | مِرَاءً | tartışma |
|
28 | ظَاهِرًا | sathi |
|
29 | وَلَا | ve |
|
30 | تَسْتَفْتِ | bir şey sorma |
|
31 | فِيهِمْ | onlar hakkında |
|
32 | مِنْهُمْ | bunlardan |
|
33 | أَحَدًا | hiçbirine |
|
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ
Fiil cümlesidir. سَيَقُولُونَ fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.
سَيَقُولُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, ثَلٰثَةٌ ’dur. سَيَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ثَلٰثَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir.
رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi ثَلٰثَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَابِعُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَلْبُهُمْ haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir.
يَقُولُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ ’dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
خَمْسَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir.
سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi خَمْسَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
سَادِسُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَلْبُهُمْ haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَجْماً hal olup fetha ile mansubdur. بِالْغَيْبِ car mecruru رَجْماً ’e müteallıktır
وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir.
يَقُولُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, سَبْعَةٌ ’dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
سَبْعَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir.
وَ atıf harfidir.
ثَامِنُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَلْبُهُمْ haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l-kavl, رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ ’dır. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
رَبّ۪ٓي mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ی muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَعْلَمُ haber olup lafzen merfûdur. بِعِدَّتِهِمْ car mecruru اَعْلَمُ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُهُمْ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِلَّا hasr edatıdır. قَل۪يلٌ fail olup lafzen merfûdur.
فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن حدّثت عنهم (onlardan bahsedersen) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تُمَارِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
ف۪يهِمْ car mecruru تُمَارِ fiiline müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır. مِرَٓاءً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. ظَاهِراً kelimesi مِرَٓاءً ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.
تُمَارِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi مري ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef'ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَسْتَفْتِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
ف۪يهِمْ car mecruru اَحَداً ’in mahzuf haline müteallıktır.
مِنْهُمْ car mecruru تَسْتَفْتِ fiiline müteallıktır. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تَسْتَفْتِ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi فتي ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümleye dahil olan istikbal harfi سَ tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. ثَلٰثَةٌ kelimesi takdiri هم olan mahzuf mübteda için haberdir. Bu takdire göre cümle, zamandan bağımsız, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda ve haberden müteşekkil رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi ثَلٰثَةٌ için sıfatttır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur'an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ
Cümle وَ ’la istînâf cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavlinde خَمْسَةٌ takdiri هم olan mahzuf mübteda için haberdir. Bu takdire göre cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zamandan bağımsız, sübut ifade eden isim cümlesidir. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mübteda ve haberden oluşmuş سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi, خَمْسَةٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir.
رَجْماً haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Aynı üslupta gelen وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
ثَلٰثَةٌ - رَابِعُهُمْ - خَمْسَةٌ - سَادِسُهُمْ - سَبْعَةٌ - ثَامِنُهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رَابِعُهُمْ - سَادِسُهُمْ - ثَامِنُهُمْ kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.
Recm kelimesinin asıl anlamı taş ve benzeri şeyleri atmaktır. Kelamı atmak şeklinde düşünmeksizin ve delilsiz konuşmak manasında mecaz anlamda kullanılmaktadır. (Âşûr)
“Sekizincileri de köpekleridir.” anlamındaki ayetin başına gelen “vav” harfi, nahivcilere göre sayılarına dair verilen haberin sonuna gelmiş bir atıf "vav"ıdır ki bu da onların durumunu açıklamak ve bu sayının haklarında söylenen nihai sayı olduğuna delâlet etmek içindir. Eğer bu “vav” kullanılmayacak olsaydı bile yine ifade doğru olurdu. Aralarında İbni Haleveyh'in de bulunduğu bir kesim ise bu vav'ın “vav-ı semaniye (sekiz vavı)” olduğunu da söylemişlerdir. (Kurtubî)
Gayba taş atmak demek, bilinmeyen bir haberi savurmak ve bunu delil olarak getirmek demektir. Gaybı taşlıyorlar sözünde olduğu gibi.
Yani bilinmeyeni delil olarak getiriyorlar. Ya da taşlamayı zannın yerine koyuyorlar. Onlar çok defa zan kelimesi yerine zanla taşlamak kelimesini kullanıyorlar. Hatta onlara göre bu iki ibare arasında hiçbir fark bulunmuyor. Üçüncü cümle üzerine dahil olan vav ise nekrenin sıfatı olarak vaki olan cümleye dahil olan vavdır. Marife üzerine dahil olduğunda hal olduğu gibi. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَبّ۪ٓي isminin Peygamberimize ait olan zamire muzâf olması, Resulullah'a (sav) destek ve şeref içindir.
Müsned olan اَعْلَمُ , ism-i tafdil vezninde gelerek, mübalağa ifade etmiş ve car mecrur بِعِدَّتِهِمْ ’in de mütallakı olmuştur.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“Rableri onları daha iyi bilendir.” buyurmuştur. Bu hususta şu iki izah yapılmıştır:
1) Bu cümle, o çekişenlerin sözlerindendir. Buna göre sanki onlar, Ashab-ı Kehf'in durumunu müzakere edip isimleri, halleri ve ne kadar uyudukları hususunda karşılıklı fikirler ileri sürüp işin hakikatine ulaşamayınca bunu elde edemeyince “Rableri onları daha iyi bilendir.” demişlerdir.
2) Bu cümle, Cenab-ı Hakk'a ait olup bunu, münakaşa eden o kimseleri Ashab-ı Kehf hususunda bilgisizce ileri geri konuşmaktan alıkoymak için söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir. مَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır. يَعْلَمُهُمْ maksûr/sıfat, قَل۪يلٌ maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
Müsnedün ileyh olan قَل۪يلٌ۠ ’daki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre, umuma işarettir.
فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
فَ rabıtadır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ cümlesi, takdiri … إن حدّثت عنهم [onlardan bahsedersen] olan mahzuf şartın cevabıdır.
Mahzuf şart ve mezkur cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cümle kasrla tekid edilmiştir. لَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, fiille mef’ûlü mutlak arasındadır. يَعْلَمُهُمْ maksûr/sıfat, قَل۪يلٌ maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
ظَاهِراً , mef’ûlü mutlak olan مِرَٓاءً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Yine nehiy üslubunda gelen وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟ cümlesi, şartın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
Mef’ûl olan اَحَداً۟ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre, umuma işarettir.
اَعْلَمُ - يَعْلَمُهُمْ ile يَقُولُونَ - قُلْ ve تُمَارِ - مِرَٓاءً kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, يَقُولُونَ , اِلَّا , كَلْبُهُمْۚ kelimelerinin tekrarında da reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِالْغَيْبِ - اَعْلَمُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
ف۪يهِمْ ’deki هُمْ zamiri Ashab-ı Kehf hakkında tartışanlara, مِنْهُمْ ’daki هُمْ ise Ashab-ı Kehf’e aittir. هُمْ zamirleri arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetle ilgili birkaç bahis daha bulunmaktadır:
Birinci Bahis: Ayetin takdiri, “سيقولون (diyecekler) ki: Onlar üçtür.” şeklindedir. هم (onlar) kelimesi mahfuzdur. Sözden anlaşıldığı için mübtedâ olan هم (onlar) kelimesi hazf edilmiştir.
İkinci Bahis: İlk fiil, istikbal sıygasıyla سَيَقُولُونَ (diyecekler) şeklinde gelmiştir. Bunun sebebi atıf harfinin, son iki görüşün, birincisine dahil olmasını gerektirmiş olmasıdır.
Üçüncü Bahis: رَجْماً , atmak demektir. الْغَيْبِ ise insanın göremediği, bilemediği şeydir. Binaenaleyh ayetteki رَجْماً بِالْغَيْبِۚ deyimi, “bilemediği, göremediği şeyi (bilir gibi) ortaya atmaktır.” Nitekim Arapçada “düşünmeden konuşuyor manasında, ‘falanca atıyor’ denir.” (Fahreddin er-Râzî)