سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠ فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟ ٢٢
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | سَيَقُولُونَ | diyecekler |
|
2 | ثَلَاثَةٌ | onlar üçtür |
|
3 | رَابِعُهُمْ | dördüncüleri |
|
4 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
5 | وَيَقُولُونَ | ve diyecekler |
|
6 | خَمْسَةٌ | beştir |
|
7 | سَادِسُهُمْ | altıncıları |
|
8 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
9 | رَجْمًا | taş atar gibi |
|
10 | بِالْغَيْبِ | görülmeyene |
|
11 | وَيَقُولُونَ | ve diyecekler |
|
12 | سَبْعَةٌ | yedidir |
|
13 | وَثَامِنُهُمْ | sekizincileri |
|
14 | كَلْبُهُمْ | köpekleridir |
|
15 | قُلْ | de ki |
|
16 | رَبِّي | Rabbim |
|
17 | أَعْلَمُ | daha iyi bilir |
|
18 | بِعِدَّتِهِمْ | onların sayısını |
|
19 | مَا | yoktur |
|
20 | يَعْلَمُهُمْ | onları bilen |
|
21 | إِلَّا | dışında |
|
22 | قَلِيلٌ | azı |
|
23 | فَلَا |
|
|
24 | تُمَارِ | münakaşaya girme |
|
25 | فِيهِمْ | onlar hakkında |
|
26 | إِلَّا | dışında |
|
27 | مِرَاءً | tartışma |
|
28 | ظَاهِرًا | sathi |
|
29 | وَلَا | ve |
|
30 | تَسْتَفْتِ | bir şey sorma |
|
31 | فِيهِمْ | onlar hakkında |
|
32 | مِنْهُمْ | bunlardan |
|
33 | أَحَدًا | hiçbirine |
|
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ
Fiil cümlesidir. Fiilin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, ثَلٰثَةٌ ’ dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
ثَلٰثَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir. رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi, ثَلٰثَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. رَابِعُهُمْ mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَلْبُهُمْ haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur.Ayette isim cümlesi şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, خَمْسَةٌ ’dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. خَمْسَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir. سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi خَمْسَةٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
İsim cümlesidir. سَادِسُهُمْ mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَلْبُهُمْ haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَجْماً faildeki zamirin hali olup fetha ile mansubdur. بِالْغَيْبِ car mecruru رَجْماً ’e mütealliktir
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, سَبْعَةٌ ’dur. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. سَبْعَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup damme ile merfûdur. Takdiri; هم şeklindedir.
وَ atıf harfidir. ثَامِنُهُم mübteda olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. كَلْبُهُمْ haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Mekulü’l-kavl, رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ ’dır. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
İsim cümlesidir. رَبّ۪ٓي mübteda olup mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ی muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَعْلَمُ haber olup damme ile merfûdur. بِعِدَّتِهِمْ car mecruru اَعْلَمُ ’ye mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُهُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اِلَّا hasr edatıdır. قَل۪يلٌ fail olup damme ile merfûdur. قَل۪يلٌ ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن حدّثت عنهم (onlardan bahsedersen) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُمَارِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. ف۪يهِمْ car mecruru تُمَارِ fiiline mütealliktir. اِلَّا hasr edatıdır. مِرَٓاءً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. ظَاهِراً kelimesi, مِرَٓاءً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُمَارِ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi مري ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef'ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir.(sonuçlandırandır) Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَسْتَفْتِ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. ف۪يهِمْ car mecruru اَحَداً ’in mahzuf haline mütealliktir. مِنْهُمْ car mecruru تَسْتَفْتِ fiiline mütealliktir. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تَسْتَفْتِ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi فتي ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. Cümleye dahil olan istikbal harfi سَ tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. ثَلٰثَةٌ müsneddir. Takdiri هم olan müsnedün ileyh, mahzuftur. Bu takdire göre cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi ثَلٰثَةٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْۜ
Cümle atıf harfi وَ ’la istînâf cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan خَمْسَةٌ , takdiri هم olan mahzuf için müsneddir. Bu takdire göre cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi, خَمْسَةٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَجْماً haldir. Hal; cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızdır.
وَيَقُولُونَ fiilinin failinden hal olan رَجْماً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mef’ûlü de ifade eder.
بِالْغَيْبِۚ car-mecruru fiil gibi amel eden رَجْماً ‘e mütealliktir.
Cümledeki, taş atmak anlamındaki رَجْماً kelimesinde istiare sanatı vardır. Çünkü رَجْماً , gerçekte maddi şeyler için söz konusudur. Söylenen sözler, atılan taşa benzetilmiştir. Bununla kastedilen, düşünmeden emin olmadan bir takım sözler söylenmesidir. Mübalağa için gelen bu üslupta tecessüm sanatı da vardır.
Aynı üslupta gelen وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l kavl cümlesinde müsnedin ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Sıfat cümlesi olan وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ ‘a dahil olan وَ zaiddir.
ثَلٰثَةٌ - رَابِعُهُمْ - خَمْسَةٌ - سَادِسُهُمْ - سَبْعَةٌ - ثَامِنُهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رَابِعُهُمْ - سَادِسُهُمْ - ثَامِنُهُمْ kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.
Recm kelimesinin asıl anlamı taş ve benzeri şeyleri atmaktır. Kelamı atmak şeklinde düşünmeksizin ve delilsiz konuşmak manasında mecaz anlamda kullanılmaktadır. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
“Sekizincileri de köpekleridir.” anlamındaki ayetin başına gelen “vav” harfi, nahivcilere göre sayılarına dair verilen haberin sonuna gelmiş bir atıf "vav"ıdır ki bu da onların durumunu açıklamak ve bu sayının haklarında söylenen nihai sayı olduğuna delâlet etmek içindir. Eğer bu “vav” kullanılmayacak olsaydı bile yine ifade doğru olurdu. Aralarında İbni Haleveyh'in de bulunduğu bir kesim ise bu vav'ın “vav-ı semaniye (sekiz vavı)” olduğunu da söylemişlerdir. (Kurtubî, El-Câmi’ li-Ahkâmi’l-Kur’ân)
Gayba taş atmak demek, bilinmeyen bir haberi savurmak ve bunu delil olarak getirmek demektir. Gaybı taşlıyorlar sözünde olduğu gibi. Yani bilinmeyeni delil olarak getiriyorlar. Ya da taşlamayı zannın yerine koyuyorlar. Onlar çok defa zan kelimesi yerine zanla taşlamak kelimesini kullanıyorlar. Hatta onlara göre bu iki ibare arasında hiçbir fark bulunmuyor. Üçüncü cümle üzerine dahil olan vav ise nekrenin sıfatı olarak vaki olan cümleye dahil olan vavdır. Marife üzerine dahil olduğunda hal olduğu gibi.(Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl)
قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Veciz ifade kastına matuf رَبّ۪ٓي izafetinde, Rab isminin mütekellim zamirine muzaf olması o kişiye şeref kazandırmıştır.
Müsned olan اَعْلَمُ , ism-i tafdil vezninde gelerek, mübalağa ifade etmiş ve بِعِدَّتِهِمْ car mecrurunun da mütallakı olmuştur.
Ayette cem mea taksim sanatı vardır. Önceki cümlelerde söylenen çeşitli sayılar bildirilmesiyle yapılan taksim bu cümlede cem edilmiştir.
رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ [Rableri onların sayıasını daha iyi bilendir.] buyurmuştur. Bu hususta şu iki izah yapılmıştır:
1) Bu cümle, o çekişenlerin sözlerindendir. Buna göre sanki onlar, Ashab-ı Kehf'in durumunu müzakere edip isimleri, halleri ve ne kadar uyudukları hususunda karşılıklı fikirler ileri sürüp işin hakikatine ulaşamayınca bunu elde edemeyince “Rableri onları daha iyi bilendir.” demişlerdir.
2) Bu cümle, Cenab-ı Hakk'a ait olup bunu, münakaşa eden o kimseleri Ashab-ı Kehf hususunda bilgisizce ileri geri konuşmaktan alıkoymak için söylemiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَل۪يلٌ۠
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Kasırla tekit edilmiş cümle, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefiy harfi مَٓا ve istisna harfi اِلَّٓا ile oluşan iki tekit hükmündeki kasr, fiille fail arasındadır. يَعْلَمُهُمْ maksûr/sıfat, قَل۪يلٌ maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Müsnedün ileyh olan قَل۪يلٌ۠ ’daki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder.
يَعْلَمُهُمْ - اَعْلَمُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetle ilgili birkaç bahis daha bulunmaktadır:
Birinci Bahis: Ayetin takdiri, “سيقولون (diyecekler) ki: Onlar üçtür.” şeklindedir. هم (onlar) kelimesi mahfuzdur. Sözden anlaşıldığı için mübtedâ olan هم (onlar) kelimesi hazf edilmiştir.
İkinci Bahis: İlk fiil, istikbal sıygasıyla سَيَقُولُونَ (diyecekler) şeklinde gelmiştir. Bunun sebebi atıf harfinin, son iki görüşten birincisine dahil olmasını gerektirmiş olmasıdır.
Üçüncü Bahis: رَجْماً , atmak demektir. الْغَيْبِ ise insanın göremediği, bilemediği şeydir. Binaenaleyh ayetteki رَجْماً بِالْغَيْبِۚ deyimi, “bilemediği, göremediği şeyi (bilir gibi) ortaya atmaktır.” Nitekim Arapçada “düşünmeden konuşuyor manasında, ‘falanca atıyor’ denir.” (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟
İstînâfiye olarak fasılla gelen şart üslubundaki terkipte îcâz-ı hazif sanatı vardır. فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir.
Cümle, takdiri إن حدّثت عنهم (onlardan bahsedersen) olan mukadder şartın cevabıdır.
Şart cümlesinin hazfi icaz-ı hazfı sanatıdır
Cevap cümlesi olan فَلَا تُمَارِ ف۪يهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًۖ ‘deki kasr için gelen nehiy harfi لَا ve istisna harfi اِلَّا , cümleye müspet mana vermiştir. Sana verdiğimiz bilgiyi aktarmaktan başka bir şekilde onlarla tartışma demektir. Bu cümle talebi inşa cümlesidir.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart manasında çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. haber üslubu yerine şart üslubunun tercih edilmesi şart cümlesinin daha etkili olmasındandır.
Cümle kasrla tekid edilmiştir. لَا ve اِلَّٓا ile oluşan iki tekit hükmündeki kasr, fiille mef’ûlü mutlak arasındadır. تُمَارِ maksur/sıfat, مِرَٓاءً maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
ف۪يهِمْ car-mecrurundaki Ashab-ı Kehf’in durumuna aid zamire dahil olan ف۪ي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen durum, mazruf mesabesindedir. Mübalağa için bu harf kullanılmıştır. Camî, her iki durumdaki mutlak irtibattır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. تُمَارِ fiiline müteallik ف۪يهِمْ car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûlü mutlaka takdim edilmiştir.
ظَاهِراً , mef’ûlü mutlak olan مِرَٓاءً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Nehiy üslubunda gelen وَلَا تَسْتَفْتِ ف۪يهِمْ مِنْهُمْ اَحَداً۟ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi وَ ‘ la şartın cevabına atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
Mef’ûl olan اَحَداً۟ ’deki nekrelik, kıllet ve nev ifade eder. Menfî siyakta nekre, selbin umum ve şumûlüne işarettir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لَا تَسْتَفْتِ fiiline müteallik مِنْهُمْ car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.
ف۪يهِمْ car-mecruru ise اَحَداً۟ ‘in mahzuf mukaddem haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
يَقُولُونَ - قُلْ ve تُمَارِ - مِرَٓاءً gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, يَقُولُونَ - اِلَّا - كَلْبُهُمْۚ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِالْغَيْبِ - اَعْلَمُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafîy sanatı vardır.
ف۪يهِمْ ’deki هُمْ zamiri Ashab-ı Kehf hakkında tartışanlara, مِنْهُمْ ’daki هُمْ ise Ashab-ı Kehf’e aittir. هُمْ zamirleri arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.