وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | ve eğer |
|
2 | كَادُوا | az daha onlar |
|
3 | لَيَفْتِنُونَكَ | seni kandıracaklardı |
|
4 | عَنِ |
|
|
5 | الَّذِي |
|
|
6 | أَوْحَيْنَا | vahyettiğimizden |
|
7 | إِلَيْكَ | sana |
|
8 | لِتَفْتَرِيَ | iftira atman için |
|
9 | عَلَيْنَا | üstümüze |
|
10 | غَيْرَهُ | ondan başkasını |
|
11 | وَإِذًا | işte o zaman |
|
12 | لَاتَّخَذُوكَ | seni edinirlerdi |
|
13 | خَلِيلًا | dost |
|
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ tekid ifade eden muhaffefe اِنَّ ’dir.
كَادُوا mukarebe fiillerinden olup nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasbeder. Zamir olan çoğul و ’ı كَادُوا ’nun ismi olup mahallen merfûdur.
لَيَفْتِنُونَكَ ile başlayan fiil cümlesi كَادُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi, اِنْ ’in muhaffefe اِنَّ olduğuna delalet eden lam-ı farikadır.
وإنْ كادُوا لَيَفْتِنُونَكَ cümlesindeki إنْ harfi إنَّ ’den muhaffefdir. Ve ismi mahzuf şan zamiridir. لَيَفْتِنُونَكَ cümlesindeki لَ harfi muhaffef إنْ ile إنَّ arasında ayırım yapan lam yani lam-ı farikadır. Bu yüzden cümleyi tekid etmesi gerekmez. (Âşûr)
يَفْتِنُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl عَنِ harf-i ceriyle birlikte يَفْتِنُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَوْحَيْنَٓا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَوْحَيْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكَ car mecruru اَوْحَيْنَٓا fiiline müteallıktır.
لِ harfi, تَفْتَرِيَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte لَيَفْتِنُونَكَ ’ye müteallıktır.
تَفْتَرِيَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. عَلَيْنَا car mecruru تَفْتَرِيَ fiiline müteallıktır.
غَيْرَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَفْتَرِيَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi فري ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
Gayb zamirleri ile murad edilen Kureyş kâfirleridir yani kendi işlerini idare edenleri ifade eder. (Âşûr)
الَّذِي أوْحَيْنا إلَيْكَ sözündeki ism-i mevsûl ahd içindir. Çünkü Peygamber (s.a.) müşriklerin kendisinden muhalefet için bunları istediğini biliyordu. (Âşûr)
لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنا غَيْرَهُ sözündeki لِ harf-i ceri ta’lil içindir. يَفْتِنُونَكَ fiiline mütallıktır. (Âşûr)
وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً
وَ atıf harfidir. اِذاً cevap harfidir. لَ harfi mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Takdiri, لو فعلت ذلك لاتّخذوك خليلا (Bunu yapsaydın muhakkak ki seni dost edinirlerdi) şeklindedir.
اتَّخَذُوكَ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
خَل۪يلاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وإذًا لاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا cümlesi إنْ كادُوا لَيَفْتِنُونَكَ cümlesine matuftur. إذَنْ ; ise ceza (karşılık) harfidir. Sonunda olan nûn da tenvinden gelmeyip bizzat kelimenin bir cüzüdür.
إذًا ile birlikte gelen atıf وَ ‘ı tefrî' fe'si manasındadır. (Âşûr)
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ
وَ istînâfiyyedir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Peygamber Efendimizdir.
اِنْ, tahfif edilmiş اِنّ ’dir. Nakıs fiil كَاد ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَاد ’nin haberi olan …يَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّـذ۪ٓي cümlesine dahil olan lam, اِنْ ’in muhaffefe olduğuna işaret eden lam-ı farikadır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mecrur mahalde, لَيَفْتِنُونَكَ fiiline müteallık müşterek ism-i mevsûl الَّـذ۪ٓي ’nin sılası olan اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Ayrıca fiilin azamet zamirine isnadı tazime işaret eder.
Sebep bildiren harf-i cer lam-ı ta’lilin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde لَيَفْتِنُونَكَ fiiline müteallıktır.
وَاِذاً لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلاً
Atıfla gelen son cümle, takdiri لَوْعَمَلْتَ ذَلِكَ [eğer böyle yaparsan] olan mahzuf şartın cevabıdır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
اِذاً, cevap harfidir. Cümleye dahil olan لَ, mukadder şartın cevabına gelen harftir.
Cevap cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İkinci mef’ûl olan خَل۪يلاً ’deki tenvin nev ve tahkir ifade eder.
لَيَفْتِنُونَكَ - لِتَفْتَرِيَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Zeccâc şöyle der: "Ayet-i kerimenin manası كَادُوا يَفْتِنُونَكَ “Seni neredeyse fitneye düşüreceklerdi.” şeklindedir. Bu ifadelere, اِنْ ve lâm tekid için dahil olmuşlardır. اِنْ şeddeli olan اِنَّ ’den hafifletilmiş olan اِنْ ’dir. Lâm da اِنَّ ’den hafifletilmiş olan اِنْ ile olumsuzluk için olan اِنْ ’i birbirinden ayırmak için gelmiştir. Buna göre mana, “Gerçekten durum ve hal şudur: Onlar, seni neredeyse fitneye düşüreceklerdi.” Yani onlar, fitne yaparak seni aldatacaklardı. Fitne kelimesinin asıl manası, denemek ve sınamaktır. Nitekim Arapçada sarraf, altını ateşe sokup onun hasını tortusundan ayırmak için erittiğinde فتن الصائغ الذهب denir. Daha sonra ise Araplar bu kelimeyi, bir şeyi çığırından ve istikametinden kaydıran, çıkaran herkes hakkında kullanarak, “O onu fitneye düşürdü.” manasında, فتنه dediler. Buna göre Cenab-ı Hakk'ın وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذٖى اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ buyruğunun manası, “Onlar neredeyse seni, sana vahyettiğimiz şeyden yani Kur'an'dan saptırıp döndüreceklerdi.” şeklinde olur ki bu da “O Kur'an'ın hükmünden” demektir. Bu böyledir; zira, onlara istediklerini vermede, Kur'an'ın hükmüne muhalefet söz konusuydu.
Ayetin devamında لِتَفْتَرِىَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ “başkasını uydurup bize iftira edesin diye” buyurulmuştur. Yani “Bizim sana vahyettiğimizden başkasını uydurman için” demektir ki bu da onların Hz. Peygambere, “De ki: Bunu bana Allah emretti.” şeklindeki sözleridir.
Cenab-ı Hakk, وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلٖيلًا “O takdirde seni dost edineceklerdi.” buyurmuştur. Yani “Sen eğer onların istediğini yapsaydın, seni dost edinecekler ve insanlara senin, onların üzerinde bulundukları hal hususunda kendilerine muvafık, şirklerinden de hoşnut olduğunu ifade edeceklerdi.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)