Nahl Sûresi 14. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  ...

O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ O’dur
2 الَّذِي
3 سَخَّرَ hizmetinize veren س خ ر
4 الْبَحْرَ denizi ب ح ر
5 لِتَأْكُلُوا yemeniz için ا ك ل
6 مِنْهُ ondan
7 لَحْمًا et ل ح م
8 طَرِيًّا taptaze ط ر و
9 وَتَسْتَخْرِجُوا ve çıkarmanız için خ ر ج
10 مِنْهُ ondan
11 حِلْيَةً süsler ح ل ي
12 تَلْبَسُونَهَا kuşanacağınız ل ب س
13 وَتَرَى ve görüyorsun ki ر ا ي
14 الْفُلْكَ gemiler ف ل ك
15 مَوَاخِرَ denizi yara yara gitmektedir م خ ر
16 فِيهِ onun içinde
17 وَلِتَبْتَغُوا aramanız için ب غ ي
18 مِنْ
19 فَضْلِهِ O’nun lutfunu ف ض ل
20 وَلَعَلَّكُمْ ve olur ki
21 تَشْكُرُونَ şükredersiniz ش ك ر
 
Şimdi de sıra, insanı kuşatan tabii ortamın bir bölümü olarak deniz ve kara parçasına gelmiştir. Âyette denizin insanla ilgili başlıca üç özelliği söz konusu edilmektedir: a) Deniz önce bir besin kaynağıdır, b) Denizden mücevher elde edilir, c) Nihayet deniz taşımacılık açısından da büyük önem taşır. Bunlar denizin maddî faydalarıdır; ama âyette denizin sadece bunlar için değil, ayrıca insanlar, onu yaratan ve nimetlerle donatan Allah’ı tanıyıp O’na şükretsinler ve böylece denizi mânevî bakımdan da bir nimet olarak değerlendirsinler diye onların hizmetine verildiğine dikkat çekilmektedir. Şu halde 10-11. âyetlerde ifade buyurulduğu üzere, tatlı yağmur suyunu türlü ürünleriyle insanlara ve genel olarak tabiata bahşeden yüce kudret, tuzlu deniz suyunu da nimetlerle donatarak yararlı kılmıştır; bu da O’nun derin hikmetinin anlamlı tecellilerinden biridir. Eski tefsirlerde “O (Allah), sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi” ifadesi açıklanırken, dünyanın önce dümdüz ve üzerinde ikamet edilemeyecek kadar hareketli olduğu, daha sonra Allah’ın emriyle dağların yerleştirilmesi sayesinde yerin istikrarlı bir hale getirildiği ifade edilir. Gerek bu âyette gerekse Nebe’ sûresindeki (78/7) dağların birer kazık veya destek yapıldığını ifade eden âyette yer kabuğunun sertleşme sürecine değinildiği; yani yer kabuğunun, yer altındaki mağma ve gaz tabakalarının üzerini kapatıp dışa püskürmesini büyük ölçüde önleyecek bir yapı kazanmasıyla dünyanın üzerinde yaşanabilir hale gelişine işaret bulunduğu yönünde Muhammed Esed’in ileri sürdüğü görüş (II, 531-532) bizce de mâkul görünmektedir. Özellikle yeryüzünün dağlık kısımlarında zemin sağlam olduğu için, yapıların depremlerde daha az hasar görmesine karşılık vadilerin ve ovaların nisbeten riskli olduğu da bilinmektedir. Bilinen bir diğer husus da dağların yer hareketlerinde denge ve düzeni sağlama (balans) işlevinin bulunduğudur. “Daha nice işaretler koydu” ifadesinden yeryüzünün, o dönem insanlarının henüz bilmedikleri, zamanla fizikî coğrafya, jeoloji, biyoloji gibi bilimlerin gelişmesiyle keşfedilecek olan daha başka sırlar taşıdığına işaret edilmektedir.
 

لحم Lehame : لَحْمٌ bildiğimiz et kelimesidir. Çoğulu لُحُومٌ , لِحامٌ ve لُحْمانٌ şeklinde gelir. Yine لِحامٌ kabın çatlağının onarılmasını sağlayan ve kaynak yapılan lehimdir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece isim olarak 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri lahmacun ve lehimdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

حلي Haleye : حُلِيٌّ kelimesi zinet/süs anlamına gelen حَلْيٌ sözcüğünün çoğuludur. Yine aynı anlamda حِلْيَةٌ şeklinde de kullanıldığı ifade edilmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri Hilye-i Şerif ve helvadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlu sılası سَخَّرَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

سَخَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ’dir. الْبَحْرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

لِ  harfi,  تَأْكُلُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir.

تَأْكُلُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهُ  car mecruru  تَأْكُلُوا  fiiline mütealliktir. لَحْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. طَرِياًّ  kelimesi  لَحْماً ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَخَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سخر ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 

طَرِياًّ ; sıfat-ı müşebbehedir. “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  تَسْتَخْرِجُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la  تَأْكُلُوا  fiiline matuftur. 

تَسْتَخْرِجُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهُ  car mecruru  تَسْتَخْرِجُوا  fiiline mütealliktir.  حِلْيَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

تَلْبَسُونَهَا  cümlesi,  حِلْيَةً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

تَلْبَسُونَهَا  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlu bih olarak mahallen mansubdur. 

تَسْتَخْرِجُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.


وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  itiraziyyedir.  تَرَى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  الْفُلْكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مَوَاخِرَ  hal olup fetha ile mansubdur. ف۪يهِ  car mecruru مَوَاخِرَ ’ya mütealliktir. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ل  harfi,  تَبْتَغُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile  تَرَى  fiiline mütealliktir.

تَبْتَغُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ فَضْلِ  car mecruru  تَبْتَغُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzaftır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.  ألفي -  دري -  رأي -  وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ -  حسب -  خال - زعم - عدّ  fiilleridir.

3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ  - ردّ  -  ترك  fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 

1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra,  Atıf olan اَوْ ’den sonra,  Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Ayette lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَبْتَغُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  بغي ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.  

مَوَاخِرَ ; sülâsi mücerredi  مخر  olan fiilin çoğul ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

كُمْ  muttasıl zamir,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَشْكُرُونَ  cümlesi, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

تَشْكُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede her iki rüknün de marife olması kasr ifade etmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. هُوَ  maksûr/mevsûf,  الَّـذ۪ٓي  sıfat/maksûrun aleyh olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s sıfattır. (Âşûr, Et- Tahrîr Ve’t-Tenvîr, Nahl/10) 

Haber konumundaki müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ‘nin sılası olan  سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder.(Hâlidî, Vakafat, S.107)

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak, tazim ve gelen habere dikkat çekmek içindir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  تَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ  cümlesi, harf-i cerle  سَخَّرَ  fiiline mütealliktir. 

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مِنْهُ  car mecruru, konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir. 

طَرِياًّ , mef’ûl olan  لَحْماً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır.

لَحْماً ’deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder.

وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ  cümlesi önceki masdar-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مِنْهُ  car mecruru, konudaki önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir. حِلْيَةً ’deki nekrelik, kesret ve nev ifade eder. تَلْبَسُونَهَا cümlesi  حِلْيَةً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için gelen ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Denizi insanların hizmetine verme sebeplerinin sayılması, taksim sanatıdır.

Allah'ın insanlar için yarattığı nimetlerin sayılmasında aslında onun yaratıcı kudretini muhataplara bildirmek manası vardır. Bu üslup idmâc sanatıdır.

Balıkların, hayvan oldukları halde ayette et olarak ifade edilmeleri, onlardan faydalanmanın ancak onları yemekle sınırlı olduğuna işaret etmek içindir. Taptaze olarak vasiflandırılmaları ise etlerinin lezzetini bildirmek ve bozulmaması için bekletilmeden bir an önce tüketilmesine dikkat çekmek içindir. Bir de Allah'ın acı sularda etleri taptaze lezzette hayvanları yaratmaya nasıl kadir olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

Ziynet takma/giyme ifadesinin müzekker çoğul zamire isnadı tağlîb ifade etmesinden dolayıdır. Zira yüzük ve kılıç kuşanmada kullanılan ziynetler dışındaki takıların çoğu yalnızca kadınlar tarafından kullanılır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)  

وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ 

 

وَ , itiraziyyedir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki muzari fiiller hudus, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil, tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail vezninde gelen  مَوَاخِرَ  kelimesi haldir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. 

ف۪يهِ  car-mecruru fiil gibi amel eden  مَوَاخِرَ ‘ya mütealliktir.

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪  cümlesi, harf-i cerle تَرَى  fiiline mütealliktir. 

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مِنْ فَضْلِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  فَضْلِ  tazim edilmiştir.

الْبَحْرَ - فُلْكَ  arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Gayrı talebî inşâ cümlesidir. 

لَعَلَّ ’nin haberi olan  تَشْكُرُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin, muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs , teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. El-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)

Tereccî, sevilen bir şeyin meydana gelmesi konusundaki beklentiyi ifade eder. Halbuki Allah Teâlâ böyle bir konumda değildir. Bunun için bazıları buradaki  لَعَلَّ (umulur ki) harfinin  لَ  manasında olduğunu ya da Allah Teâlâ'nın burada kullarına, onların kendi aralarında konuştuğu gibi hitap ettiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.45)

Ayetin fasılası Kur’an-ı Kerim’in diğer ayetlerinde de ufak değişikliklerle mevcuttur.

Böyle tekrarlanan öğeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)

Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden  و- نَ  ve  ي - نَ  harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.

Bu sanat; fasıla veya kafiye harfinden önce gerekli olmadığı halde bir veya daha fazla harfin aynısının getirilmesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi, s. 201-202)