هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَۚ ١٢
ق Beraqa : بَرْقٌ bulutta aniden gözüken parıldamayı ifade eder. Ayrıca بَرِقَ ve بَرَقَ fiilleri korkudan açılıp kapanan ve dönen gözler için kullanılır. Bu köke ait بُراقٌ sözcüğünün Reslulullah’ın Mirac’a çıkarken bindiği binek olduğu söylenmiştir. Bunun keyfiyetini ise en iyi Allah bilir. إبْرِيقٌ ise bilinen ibrik demektir. O bu adı içi boş olduğunda parlıyor olmasından almıştır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri berk, berrak ve Burak’dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
سحب Sehabe : سَحْبٌ kelimesi temelde sürüklemek ve çekmek anlamına gelir. Bulut ve bulutlar demek olan سَحابٌ sözcüğü de buradan alınmıştır. Bulutların bu ismi alması ya rüzgarın onu sürüklemesinden ya da onun suyu taşımasındandır. Son olarak سَحابٌ içinde su bulunsun ya da bulunmasın buluttur. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَۚ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.
يُر۪يكُمُ fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Bilmek anlamında kalp fiilidir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْبَرْقَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. خَوْفاً kelimesi يُر۪يكُمُ ’deki failin hali olup fetha ile mansubdur. طَمَعاً atıf harfi وَ ’la خَوْفاً ’e mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُنْشِئُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. السَّحَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الثِّقَالَ kelimesi السَّحَابَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasbederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar. ألفي - دري - رأي - وجد - علم fiilleridir. 2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir. ظنّ - حسب - خال - زعم - عدّ fiilleridir.
3. grupta olan değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir. جعل - صيّر - إتّخذ - ردّ - ترك fiilleridir. Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir:
1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdarı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur.Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُنْشِئُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نشأ ’dir.
يُر۪ي sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi رأى ‘dır.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَۚ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, akabindeki habere dikkat çekmek içindir.
Haber konumundaki ism-i mevsûlün sıla cümlesi olan يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُر۪يكُمُ fiilinde istiare sanatı vardır. Korku ve ümit gözle görülebilen şeyler değildir. Zikredilen görmek, fakat kastedilen, anlamak, hissetmektir. Manevi, görülmez olan bir durum, gözle görülen, maddi bir şey menziline konulmuştur. Bu üslupta mübalağa ve tecessüm sanatları da vardır.
رَاَ fiilinin ilim manasında kullanılmasında, sebep müsebbep alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rü’yet, kastedilense ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edebilirsiniz; manevi, aklî ve görünmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konuldu. (Ruveyni, Teemmülat fî Sûreti Meryem, Meryem/77)
يُر۪يكُمُ fiilinin mef’ûlünden hal konumundaki خَوْفاً ve طَمَعاً kelimeleri tezat nedeniyle birbirine atfedilmiştir. Bu kelimeler, bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
Cümlede taksim sanatı vardır. Şimşek görülünce ya yıldırım korkusu ya da yağmur umudu olur; bunda üçüncü bir ihtimal yoktur. Dolayısıyla burada şimşek görüldüğünde oluşan durumlar tam olarak sayılmıştır.
خَوْفاً [korku] ile طَمَعاً [ümit] kelimeleri arasında terşîh-i tıbak sanatı vardır. Tıbâk-ı hafî ve taksim sanatı bir aradadır. Şimşek çaktığında oluşan iki duygu ifade edilmiştir. Terşîh, lügatte takviye demektir. Istılah olarak ise tıbâk’ın yer aldığı kelâmda bunun yanında bedî’ veya belâğî sanatlardan başka birinin daha bu- lunması durumudur. Böylece kelama bir tatlılık ve güzellik katılır, mana daha açık bir hale gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
خَوْفاً وَطَمَعاً kelimeleri, الْبَرْقَ [şimşek] kelimesinden hal olarak mansubdurlar. Bu durumda, şimşeğin bizzat kendisi korku ve ümid olmuş olur. Buna göre bunların takdiri ya, “korku ve ümit sahibi” yahut da “korkutarak ve ümit vererek” şeklinde olur. Veya bu iki kelime, muhatapların hali olarak mansubdur yani “onlar korkarak ve ümit ederek” demektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Aynı üslupta gelen وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ cümlesi, atıf harfi وَ ‘ la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.
السَّحَابَ الثِّقَالَ , yağmur bulutundan kinayedir.
الْبَرْقَ ve السَّحَابَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الثِّقَالَۚ kelimesi الثِّقَيلَۚ ’nin çoğuludur, buluta böyle sıfat verilmesi السَّحَابَ ’ın cemi’ manasına ism-i cins olmasındandır. (Beyzâvî, Envârü’t-Tenzîl Ve Esrârü’t-Te’vîl)
Korkunun ümitten önce zikredilmesi, korku konusunun, kişinin nefsi veya hazırlanmış rızkı olması sebebiyledir. Umut konusu ise beklenen rızıktır. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)