فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ ٨٠
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | اسْتَيْأَسُوا | umudu kesince |
|
3 | مِنْهُ | ondan |
|
4 | خَلَصُوا | (bir kenara) çekildiler |
|
5 | نَجِيًّا | fısıldaşarak |
|
6 | قَالَ | dedi ki |
|
7 | كَبِيرُهُمْ | büyükleri |
|
8 | أَلَمْ |
|
|
9 | تَعْلَمُوا | bilmiyor musunuz? |
|
10 | أَنَّ | ki |
|
11 | أَبَاكُمْ | babanız |
|
12 | قَدْ | muhakkak |
|
13 | أَخَذَ | aldı |
|
14 | عَلَيْكُمْ | sizden |
|
15 | مَوْثِقًا | kesin söz |
|
16 | مِنَ | (adına) |
|
17 | اللَّهِ | Allah |
|
18 | وَمِنْ | ve |
|
19 | قَبْلُ | daha önce |
|
20 | مَا | işlediğiniz |
|
21 | فَرَّطْتُمْ | kusurunuz |
|
22 | فِي | hakkında |
|
23 | يُوسُفَ | Yusuf |
|
24 | فَلَنْ | asla |
|
25 | أَبْرَحَ | ayrılmayacağım |
|
26 | الْأَرْضَ | bu yerden |
|
27 | حَتَّىٰ | kadar |
|
28 | يَأْذَنَ | izin verinceye |
|
29 | لِي | bana |
|
30 | أَبِي | babam |
|
31 | أَوْ | yahut |
|
32 | يَحْكُمَ | hükmedinceye |
|
33 | اللَّهُ | Allah |
|
34 | لِي | benim için |
|
35 | وَهُوَ | ve O |
|
36 | خَيْرُ | en iyisidir |
|
37 | الْحَاكِمِينَ | hükmedenlerin |
|
يأس Ye’ese :
يَأْسٌ bir şeyden umudun tükenmesi ve ümidin kesilmesidir. Bu anlamda يَئِسَ ve إسْتَيْئَسَ denir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri yeis ve mey’ustur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfı olup خَلَصُوا ‘ya mütealliktir. Cümleye muzâf olur. اسْتَيْـَٔسُوا ile başlayan fiil cümlesi, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اسْتَيْـَٔسُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهُ car mecruru اسْتَيْـَٔسُوا fiiline mütealliktir. Şartın cevabı خَلَصُوا ’dur.
خَلَصُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. نَجِياًّ kelimesi خَلَصُوا ’deki failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette müfred şeklindedir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اسْتَيْـَٔسُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındadır. Sülâsîsi يأس ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. كَب۪يرُهُمْ fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavli اَلَمْ تَعْلَمُٓوا ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Hemze istifham harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
تَعْلَمُٓوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, تَعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اَبَاكُمْ kelimesi اَنَّ ’nin ismi olup, harfle îrab olan beş isimden biri olduğundan nasb alameti eliftir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. قَدْ اَخَذَ cümlesi, اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اَخَذَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. عَلَيْكُمْ car mecruru اَخَذَ fiiline mütealliktir. مَوْثِقاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَخَذَ fiiline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ قَبْلُ car mecruru فَرَّطْتُمْ fiiline müteallik olup, cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.
مَا harf-i ceri zaiddir. فَرَّطْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ي يُوسُفَ car mecruru فَرَّطْتُمْ fiiline müteallik olup, gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَرَّطْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فرط ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir.
اَبْرَحَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir. الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. اَنْ ve masdar-ı müevvel اَبْرَحَ fiiline müteallik, mahallen mecrurdur.
يَأْذَنَ fetha ile mansub muzari fiilidir. ل۪ٓي car mecruru يَأْذَنَ fiiline mütealliktir. اَب۪ٓي fail olup mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamir ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder. يَحْكُمَ fetha ile mansub muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup damme ile merfûdur. ل۪يۚ car mecruru يَحْكُمَ fiiline mütealliktir.
اَوْ ; Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, Atıf olan اَوْ ’den sonra, Lamul cuhuddan sonra, Lamu-ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, Sebep fe (فَ)’sinden sonra.Ayette harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra gizlenmiştir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرُ haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْحَاكِم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ی ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْحَاكِم۪ينَ ; sülâsî mücerredi حكم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرٌ ism-i tafdil kalıbındandır. İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh” denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِياًّۜ
فَ atıf harfidir.
Şart üslubunda gelen terkipte لَمَّا edatı, حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, c. 7, s. 424)
لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki,...dığı zaman’ manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek istikrar ve temekkün ifade eden şart cümlesi اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ , aynı zamanda لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan خَلَصُوا نَجِياًّ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
نَجِياًّ kelimesi خَلَصُوا ’daki failin halidir. Hal; cümlede failin, mefulün veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır. Mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
خَلَصُوا : Arapçada, bir şeye karışmış olan şey, öz olandan ayrıldığı zaman خَلَصَ الشَّىْءُ يَخْلَصُ خُلُوصًا denir. Buna göre ayetin manası “Onlar, kardeşleri olmaksızın, tek başlarına kaldılar.” manasındadır. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Bu cümle خَلَصُوا نَجِيًّا cümlesinden bedeli iştimal olarak gelmiştir. ألَمْ تَعْلَمُوا şeklindeki takriri istifham babalarının kardeşlerini koruyacağına inanmaması dolayısıyla hatırlatmak manasında kullanılmıştır. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham harfi hemze takrirî manadadır.
Cümle menfî muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
İstifham üslubunda olmasına rağmen terkib, soru anlamında değildir. Cümle vaz edildiği anlamdan çıkarak kınama, hatırlatma anlamına gelmesi nedeniyle mecâz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca istifhamda tecahülü arif sanatı söz konusudur.
Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.
Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ‘nin dahil olduğu اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ cümlesi, masdar teviliyle تَعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi olan قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقاً مِنَ اللّٰهِ cümlesi, tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. قَدْ mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْكُمْ car mecruru, durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan مَوْثِقاً , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Masdarlar bir fiilin ihtiva ettiği bütün manaları içerirler. Yani; ism-i fail ve ism-i mefûlü de ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1)
Yusuf peygamberin kardeşlerinin durumu ile ilgili bu ayette yani siz bunu inkâr edemezsiniz. Tabii ki babanız sizden Allah adına söz aldı. Bu gerçektir, kesindir. İkrar ve itiraf edin! İstifhâm, söz verildiğini tespit ve tahkik etmeyi amaçlamıştır. (Mustafa Kayapınar, Belâgatta Talebî İnşâ)
وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. مِنْ قَبْلُ car mecruru, ihtimam için, amili olan فَرَّطْتُمْ ‘a takdim edilmiştir.
قَبْلُ ’nun merfû bina edilmesi muzâfun ileyhin hazfine işarettir. Takdiri, من قبل هذا (Bundan önce) şeklindedir.
Cümledeki مَا , tekit ifade eden zaid harftir.
Veya مِنْ قَبْلُ mukaddem habere mütealliktir. Masdar harfi مَا ve akabindeki فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَ cümlesi, masdar teviliyle muahhar mübtedadır.
Cümle mu’teriza, مَا masdariyyedir. (Âşûr, Et-Tahrîr Ve’t-Tenvîr)
فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ
Cümle, atıf harfi فَ ile فَرَّطْتُمْ cümlesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan menfî sıygaya iltifat sanatı vardır.
Muzari fiili nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren nefy harfi لَنْ , cümleyi tekid etmiştir.
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ‘nın, gizli أنْ ‘le masdar yaptığı يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪ي cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup حَتّٰى ile اَبْرَحَ fiiline mütealliktir.
Aynı üsluptaki اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪ي cümlesi, muhayyerlik bildiren اَوْ atıf harfiyle makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bütün celâl ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan اللّٰهُ lafzının cümlede müsnedün ileyh olması, O’nun azamet ve kudretini ifade etmenin yanı sıra telezzüz ve teberrük içindir.
Muzari fiiller, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin sonunda müştakı zikredilen يَحْكُمَ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
اللّٰهُ - اَب kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Bu cümlenin lafza-ı celâlden hal olduğu da söylenmiştir.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned az sözle çok anlam ifade yollarından biri olan izafet şeklinde gelmiştir.
Faydayı çoğaltmak ve az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuf خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ izafetinde, خَيْرُ sıfat olmasına rağmen الْحَاكِم۪ينَ ‘nın önüne geçmiş ve mevsufuna muzâf olmuştur. ‘En hayırlı hakim’ yerine, [Hükmedenlerin en hayırlısı] buyurulmuştur. Bu ifadede bir vurgu vardır. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri C.7 S. 238)
خَيْرُ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
الْحَاكِم۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
يَحْكُمَ ve الْحَاكِم۪ينَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
Ayetin bu son cümlesinde ‘bir anlam için söylenen sözün içine başka bir anlam yerleştirmek şeklinde açıklanan idmâc sanatı vardır. [O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.] ifadesine, Allah Teâlânın, adaletle, hatasız olarak hükmedeceği beyan edilirken, zalimlerin ceza, mazlumların mükafat göreceği anlamı idmâc edilmiştir. Tehdit ve ümit anlamı taşıyan bu cümlede, mecâz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir.
Mesel tarikinde olmayan tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)