Yusuf Sûresi 20. Ayet

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟  ٢٠

Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَشَرَوْهُ ve onu sattılar ش ر ي
2 بِثَمَنٍ bir pahaya ث م ن
3 بَخْسٍ düşük ب خ س
4 دَرَاهِمَ paraya د ر ه م
5 مَعْدُودَةٍ birkaç ع د د
6 وَكَانُوا ve idiler ك و ن
7 فِيهِ ona karşı
8 مِنَ
9 الزَّاهِدِينَ isteksiz ز ه د
 

درهم Dirhem : alışveriş aracı olarak kullanılan üzeri damgalı gümüştür. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 1 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli dirhemdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

زهد Zehede : زَهِيد miktarı az nesneye denir. Zâhid زاهِد ise bir nesneden rağbetini başka yöne çeviren, ondan imtina eden, elini eteğini çeken, vazgeçen, uzak duran veya ictinap eden, onu arzulamayan ve onda زَهِيد e yani aza razı olup rıza gösterendir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de isim olarak sadece 1 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zahid ve zühddür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَرَوْهُ  fiili iki sakin harfin birleşmesinden dolayı mahzuf  ي  üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.

بِثَمَنٍ  car mecruru  شَرَوْهُ  fiiline mütealliktir. بَخْسٍ  kelimesi  بِثَمَنٍ ’in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. دَرَاهِمَ kelimesi  بِثَمَنٍ ’den bedel olup, müntehel cumû’ sıygasında, gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır. مَعْدُودَةٍ  kelimesi  دَرَاهِمَ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur.Ayette müfred şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بَخْسٍ  sıfat-ı müşebbehedir. Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانُوا  nakıs, damme üzere mebni mazi fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. ف۪يهِ  car mecruru  الزَّاهِد۪ينَ۟ ’ye mütealliktir.  مِنَ الزَّاهِد۪ينَ  car mecruru  كَانُوا ’nun mahzuf haberine mütealliktir. 

الزَّاهِد۪ينَ  sülâsî mücerredi  زهد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘ la önceki ayetteki  وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةً  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

بَخْسٍ  kelimesi  بِثَمَنٍ  için,  مَعْدُودَةٍ  ise, بِثَمَنٍ ‘den bedel olan  دَرَاهِمَ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun bir özelliğini bildirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مَعْدُودَةٍ , çokluktan kinayedir. (Âşûr,Et-Tahrîr Ve’t- Tenvîr) 

وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟  cümlesi, atıf harfi وَ ‘ la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesinden isim cümlesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

Nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazf sanatı vardır.  مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ , nakıs fiil  كان ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

الزَّاهِد۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir.  ف۪يهِ  car mecruru, ihtimam için, amili olan  مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ ‘e takdim edilmiştir.

زَّاهِد۪ينَ۟ -  بَخْسٍ  ve  ثَمَنٍ - دَرَاهِمَ - شَرَوْهُ  gruplarındaki kelimeler arasında müraat-ı nazîr sanatı vardır.

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, metbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Onlar ellerindeki bu büyük insana değer vermemişlerdi. Ondan dolayı da Yusuf’u ucuz fiyata satmışlardı. Bunun sebebi, onu sahipsiz olarak bulmuş olmalarıdır. Zaten bulunan şeye pek değer verilmez. Yahut onlar, Yusuf hakkında güvende olmayıp birilerinin çıkıp onunla ilgili hak iddia etmelerinden korkuyorlardı. (Ebüssuûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm)

بَخْسٍ دَرَاهِمَ  ibaresi deyimdir. Buna, “Sayılan, tartılmayan dirhemler” manası verilmiştir. Çünkü onlar, ancak meblağ bir ûkiyye (okka) ağırlığına ulaştığında parayı tartarlardı. Dirhemler kırk tane olursa bu kadar tutardı. Kırktan aşağı olunca, sayarak alıp-verirlerdi. İşte bundan dolayı “az miktarda olan” manasında, ma’dûde (sayılan) diyorlardı. Çünkü çok paranın sayılmasından, çok olduğu için imtina edilir (tartılır). (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)