وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ
وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ما olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref, haberini nasb eder.
اَكْثَرُ kelimesi مَٓا ’nın ismi olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّاسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ haliyyedir. İtiraziyye olması da caizdir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir.
حَرَصْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. بِ harf-i ceri zaiddir. مُؤْمِن۪ينَ lafzen mecrur, مَٓا ’nın haberi olarak nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, لو حرصت على إيمان أكثر الناس فما هم بمؤمنين (İnsanların çoğunun iman etmesi konusunda hırslı olsan da onların çoğu iman etmez.) şeklindedir.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).Ayette fiil cümlesi şeklindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَوْ edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوْ edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ
Cümle atıf harfi وَ ‘ la önceki ayetteki وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَٓا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir.
مَٓا ’nın ismi olan اَكْثَرُ النَّاسِ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Haber olan بِمُؤْمِن۪ينَ ‘deki بِ harf-i ceri, tekit ifade eden zaid harftir.
Müsned olan بِمُؤْمِن۪ينَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin müsnedün ileyhte istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.
وَلَوْ حَرَصْتَ terkibi, مَٓا ‘nın ismi ile haberi arasında gelmiş itiraziyyedir. Ana cümlenin anlamına tesiri olmayan itiraz cümleleri, parantez arası cümleler vasıtasıyla yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Şart üslubundaki terkipte وَلَوْ حَرَصْتَ cümlesi, cevabı mahzuf şart cümlesidir.
Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Takdiri, فما هم بمؤمنين [... onların çoğu iman etmez.] olan cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır. Cümle şart manasından çıkarak haber manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
حَرَصْ, bir şeyi, mümkün olan en ileri bir gayretle elde etmeyi istemektir. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
Hidayetin sadece Allah’ın elinde olduğunu ifade eden itiraz cümlesi tâzim maksatlı ıtnâbtır.
Ayetteki لَوْ edatının cevabı, mahzuftur. Çünkü bu edatın cevabı, kendinden önce bulunamaz. (Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb)
وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ [Sen aşırı bir şekilde istesen de insanların çoğu iman etmez.] ayetinde وَلَوْ حَرَصْتَ [sen aşırı bir şekilde istesen de] ara cümlesi, Hicaz lügatindeki مَا ’nın ismi ile haberi arasına girmiştir. Bu ara cümlesi hidayetin sadece Allah’ın elinde olduğunu ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Sayfadaki ayetlerin fasılalarını teşkil eden و- نَ ve ي - نَ harflerinden oluşan ahenk, duyanların, okuyanların gönlünü fethedecek güzelliktedir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
Bu sanat; fasıla veya kafiye harfinden önce gerekli olmadığı halde bir veya daha fazla harfin aynısının getirilmesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi, s. 201-202)